Geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya düşen video kaydında, bir gezginle konuşan Kürt yaşlısı “Burası 2500 yıl önce Kürdistan’dı, şimdi de Kürdistan’dır” derken sıradan bir şeyden bahsetmiyordu.
Dünyada Kürdistan kadar köklü geçmişe sahip olup suç muamelesi gören çok az kavram var. Belki de hiç yok.
Angora’yı Ankara, Smyrna’yı İzmir, Trapezus’u Trabzon, Prusa’yı Bursa, Petrum’u Bodrum yaparak her yeri Türkleştirdiğini sananlar, Kürdistan’a Doğu (Şark) dediler.
Türkiye toplumu ülkeyi Doğu-Batı diye ayırır, Batı’yı duygusal olarak sahiplenirken, Doğu’yu ayrı bir dünya ve geri kalmışlığın yurdu görür.
Memurlar için Doğu, sürgün yeridir. Mecburi hizmet dışında kimse Doğu’da çalışmak ve yaşamak istemez.
Her Türk’ün bilinçaltı, Doğu’nun gerçekte Türkiye’nin bir parçası olmadığını bilir ve bunu dışa vurmaktan çekinmez.
Doğu; Kürdistan, Doğulu ise Kürt’tür. Kimse Türk demek için Batılı demez, ancak Kürt demek için Doğulu ifadesi sıklıkla kullanılır.
Türkleşenlerin çoğunlukta olduğu illerde, yani Batı’da, çoğu kez Doğulu’ya kız verilmez, ev kiralanmaz. Tanıştıkları kişiye sordukları soruların başında nereli olduğu gelir.
Türklüğe terfi etmiş Batılı’nın tanıştığı kişi Doğulu ise ya “Bir şey olmaz, hepimiz insanız” veya “Hiç benzemiyorsun” şeklinde farkında olmadıkları aşağılama ifadeleri kullanılır.
Doğulu’nun dili, kültürü, mutfağı, eğlencesi, söylencesi hatta dini-mezhebi bile ayrıdır.
Sadece toplumsal algı değil, neredeyse tüm istatistik haritaları da Doğu’nun ayrı bir ülke olduğunu gösterir.
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu adıyla iki ayrı coğrafi bölgeye ayrılmasına rağmen, istatistiklerde Doğu’nun kendi içinde homojen ve Türkiye genelinden ayrı bir renge bürünmesi, Kürdistan’ın kendi içinde bütün ve Batı’dan ayrı olduğunu objektif bir dille anlatır.
Her seçimde partilerin birinci çıktığı il haritalarından Türkiye geneli seçime katılım oranı haritalarına, Türkiye etnik köken haritasından milli gelirin ülke ortalamasına oranı haritalarına, Türki kökenli insanların illere göre oranı haritasından tutulan futbol takımı haritasına, meteoroloji durum haritalarından kuraklık haritalarına, genç nüfus yoğunluğu haritalarından Türkiye’de ortanca yaş haritalarına, şehirlerde nüfusa göre aşılama oranı haritalarından motorlu kara taşıt sayıları haritasına, okuma yazma haritalarından yerlilik oranı haritalarına, Google’da en çok aranan kelime haritasından LGS’de illere göre ortalama İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük netlerine kadar yüzlerce konuda Doğu kendi içinde aynı, Batı’dan ayrı renge boyanır.
Nüfus istatistikleri de bir coğrafyanın tanınması ve tanımlanması için en önemli verilerden birini oluşturur.
1927’de yapılan cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımında tüm Türkiye’de Kürtçe konuşanların oranı %9 civarıdır ve neredeyse tamamı Doğu’da yaşamaktadır. Doğu’nun hakim dili Kürtçedir.
Örneğin o dönemde Hakkari’nin %89’u, Van’ın %76’sı, Diyarbekir’in %69’u Kürtçe konuşmaktadır.
Kürdistan’da %50’lerin üstünde çıkan oranlar, Türkiye’nin geriye kalanında ise hiçbir ilde %7’yi geçmez. Aradaki uçurum, ancak ayrı ülke olmakla açıklanabilir.
1925’ten sonra sıkıyönetim ilan edildiği, Kürtlüğün ve Kürtçenin tamamen yasaklandığı göz önünde bulundurulursa, gerçek oranları yansıtmadığı bilinen bu veriler bile Kürt nüfusunun homojen dağılımını anlamak bakımından hayli açıklayıcıdır.
O dönemde Türkiye’de diğer dillerin oranı Arapça %0,98, Ermenice %0,48, Çerkezce %0,70 olup hayli düşüktür.
1935-1965 yılları arasındaki nüfus sayım istatistiklerini inceleyen Bristol Üniversitesi’nden bir araştırmacı, Kürt nüfusunu %16 civarında tahmin etmiş, bazı kaynaklarda ise o dönemde Türkiye’deki Kürt nüfusunun %24 civarında olduğu yazılmıştır.
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı dönemde de Doğu, Kürtlerin ülkesidir. 1890’lardaki nüfus verilerine göre Ermenilerin yoğunlaştığı illerde bile Kürtler açık ara çoğunluğu oluşturuyor.
Bu yıllarda Van’da 241 bin Kürt, 79 bin Ermeni, Bitlis’te 254 bin Kürt, 131 bin Ermeni, Elazığ’da 505 bin Kürt, 69 bin Ermeni, Diyarbekir’de 328 bin Kürt, 79 bin Ermeni kayda geçiyor. Şırnak, Mardin, Urfa, Batman, Adıyaman, Dersim, Bingöl, Antep, Maraş, Kilis, Ağrı, Kars gibi Kürt illerinde ise Ermeniler çok daha az sayıdadır.
O tarihlerden günümüze, Kürt nüfusunun Türk nüfusuyla doğru orantılı değil katlanarak arttığı varsayılırsa, günümüzde Türkiye nüfusunun yaklaşık %40’ının Kürt olduğu, bunun da 35 milyon civarında bir nüfusa karşılık geldiği tahmin edilebilir. Bu oranın Doğu olarak bilinen Kürt illerinde yoğunluğunu sürdürdüğü ve neredeyse Kürt illerinin tamamında Kürt nüfusunun %70’lerin üzerinde olduğu söylenebilir.
Sadece Türkiye’deki Kürt nüfusu, dünyadaki 155 ülke nüfusundan daha fazladır. Dünya’da nüfusu bin kişinin altında olan 38 ülke bulunmaktadır.
Buna rağmen Türkiye’de birilerinin sürekli Kürtlerin topyekun tehciri ve kıyımdan geçirilmesinden açıkça bahsedebiliyor olması hayli düşündürücüdür.
Tarihsel, toplumsal ve siyasal olarak Kürdistan, Kürtlerin ülkesidir. Homojen bir demografiye sahiptir. Geçmiş yüzyıllarda Akkoyunlular gibi bazı Türk egemenlikleri olduysa da coğrafyanın Kürt ülkesi vasfı hiç değişmedi.
Dünyada sadece bir ulus ve etnisitenin yaşadığı ülke yoktur. Kürdistan’da da belli yoğunluklarda farklı ulusların yaşaması, coğrafyanın Kürt ülkesi vasfını ortadan kaldırmaz.
Osmanlı devleti 1800’lerin başlarından itibaren Kürdistan’daki Kürt hükümetlerini savaş yoluyla ortadan kaldırdı.
Devletin resmi gazetesi Takvim-i Vakayi’de 14 Aralık 1847 tarihinde “Kürdistan ülkesinin fethi” duyuruldu ve Diyarbekir, Van, Muş, Hakkari, Cizre, Botan ve Mardin’i kapsayan Ahlat merkezli Kürdistan Eyaleti kuruldu.
Bu tarihlerden sonra gittikçe şiddetlenen bir yasaklama politikası benimsendi. Kürdistan yerine Şark vilayetleri ifadesi kullanıldı. Cumhuriyet sonrası ise Kürt ve Kürdistan’a dair her şey peyderpey ortadan kaldırıldı.
Kürtler sadece inkar edilmedi, tüm bilimsel ve çeviri metinlerden Kürt ve Kürdistan ifadeleri çıkarıldı. Tarihteki Kürt devletleri ve şahsiyetleri Türk olarak kaynaklarda yer aldı. Kürt müziği ve masalları Türkçeleştirildi.
Türkiye yüz yıllık süreçte Kürtleri belli oranda dönüştürmeyi başardı. Öyle ki son on yılda düğünlerde Ankara havası ve Erik Dalı gibi Türkçe şarkılar eşliğinde oynayan, Kürt kültürüyle bağdaşmayan bir sosyoloji bile gelişti.
Ancak tüm bunlara rağmen Doğulular kendilerini Kürt olarak tanımlamaya devam etti. Yaklaşık iki asırlık Türkleştirme politikası iflas etti.
Adı Doğu da olsa, Kürdistan homojen nüfusu ve kültürüyle Kürtlerin ülkesi olmaya devam etti.
Günümüzde tekil örnekler genellenerek Kürt ve Türklerin ayrılmaz bir şekilde karıştığı, Batı için doğru ise de, Doğu yani Kürdistan için bir anlam ifade etmiyor.
Kürdistan Kürtlerindir. Bu, elbette Kürtler dışında kimsenin Kürdistan’da yaşamayacağı ve yönetimde söz sahibi olmayacağı anlamına gelmiyor.
Kürtler Başûr ve Rojava örneklerinde olduğu gibi, egemenlik sahibi oldukları her yerde en küçük etnisite ve inanç gruplarını yönetime katıyor, Türklerin yaptığı gibi kimsenin dil ve kimliğini yasaklamıyor.
Kürdistan Doğu değil, Anadolu değil, Mezopotamya değil, Bölge değil. Yasaklansa da, Kürdistan’dır. Dünyanın döndüğünü söylemesi Galileo’ya yasaklandığında, dünyanın dönüşü durmadı.
Kürdistan egzotik ve otantik bir coğrafya değil, siyasi bir realitedir. Vasilyeva’ya göre ilk Kürt tarihi kaynaklarından olan Şerefname’de (1597) Kürtlerin birleşik etnokültürel mekanı ve yurdu olarak Kürdistan fikri yazıya dökülmüş, Kürdistan adı Kürtlerin ülkesinden daha geniş bir anlam kazanarak Kürtlerin birliği düşüncesinin somutlaşmış hali olmuştur.
Kürdistan olduğu yerde duruyor. Bölge ülkelerinin bu realiteyle yüzleşip barışmaktan başka çaresi yok.
Türkiye özgür, demokratik, insan haklarına saygılı, refah düzeyi yüksek, zengin ve barışçıl bir ülke olmak istiyorsa Doğu’yu Kürdistan, Doğulu’yu Kürt olarak tanıyıp hakkını teslim etmek zorundadır.
Batı ise yeni yüzyılda yeniden düzenlenmeli. Kabaca Anadolu olarak isimlendirilen Batı, imparatorluk bakiyesi çok uluslu bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın en kalabalık ulusları Türkler ve Kürtlerdir. Rumlar, Ermeniler, Çerkezler, Gürcüler, Lazlar, Araplar ve diğer birçok ulus yüzyıllardır burada, bir arada yaşar. Dolayısıyla Anadolu yani Batı’nın herkesin olması kaçınılmazdır.
Nasıl Türkiye dışında 6 Türk devletinin olması, Türklerin Türkiye’deki varlığına engel değilse, Kürtlerin Kürdistan’daki mutlak hak sahipliği de Anadolu’nun ortağı olmalarına engel olmaz. Kürtler Anadolu’nun da tarihi, toplumsal ve siyasal hak sahipleridir.
Yaklaşık 500 yıl Anadolu’ya hükmeden kadim uygarlık Hititlerle aynı dil ailesinden olup halen milyonlarca nüfusuyla Anadolu’da yaşayan tek millet Kürtlerdir.
Kürdistan’ın dışında yerleşik bulunan Anadolu Kürtlerinin önemli bir kısmı göçmen veya sürgün değil, coğrafyanın yerlisidir.
Kürtler yüzyıllardır Konya, Ankara, Kırşehir, Nevşehir, Aksaray, Amasya, Muğla, Kütahya, Afyon, Kastamonu gibi şehirlerde yaşamış, Germiyani, Mendeşahi, Şadgeldi, Çobani, Eşrefoğulları ve Aydıni gibi birçok hükumet kurmuşlardır. 1500’lerde yazılan Şikari’nin Karamanname adlı eseri bu konuda önemli kaynaklardandır.
Kürtler Kürdistan’ın sahibi, Türkiye’nin ortağıdır. Doğu bizim, Batı hepimizindir. Bunlar birbiriyle çatışan değil, birbirini destekleyen olgulardır.
Türklük gibi Türkiyelileşme de Küçük Asya’nın tarihi ve toplumsal gerçekleriyle bağdaşmaz. Varolan krizleri çözmez, kangrenleştirir. Dinsel narkoz da geçici olarak acıyı dindirip unuttursa da tedavi etmez.
Korkmayın, kıyamet kopmaz. Göz kapamayın, güneş kaybolmaz. Kaçmayın, hakikat peşinizi bırakmaz. Doğu bizim, Batı hepimizin. Alın size yeni bir söylem ve siyaset önerisi. Aynı yollar farklı yerlere çıkmaz.