Site icon UTOPIA TV ARI

Yaşamının son yıllarında tanıdığım Behçet Cantürk yürekten bir Kürt yurtseveri idi.

0:00

Hasan Bildirici

Yaşamının son yıllarında tanıdığım Behçet Cantürk yürekten bir Kürt yurtseveri idi. Istanbul’daki Kürt gecelerine korumaları ve ağzında purosu ile gelirdi. Her Kürdün Istanbul’da var oluş hikayesi altında büyük bir cesaret ve delikanlılık vardı. Bunun için adını « Kürt mafyası » koymuşlardı. Cezaevinden çıktıktan sonra ihtiyaç duyulan Kürt basın, yayın ve kültür kurumlarının kuruluşunda yer almak için Istanbul’a gitmiştim. « Kürt Mafiyası » olarak adlandırılan grubun üyeleriyle yollarımızın kesişmemesi mümkün değildi. Kesişecekti ve zaman zaman Kürt halkının özgürlüğü yolunda onlarla işbirliği yapacaktık. Mutlaka PKK’nin Illegal örgütlenmesinin de onlarla ilişkisi vardı. Fakat bizim ilişkimiz farklıydı. Biz Kürt ulusuna mensup kişilerin desteğini Kürt özgürlük düş ve inancını yasal olarak kullanarak bu fikri yaygınlaştırmak ve en kısa yoldan sarsılmaz bir güç haline getirmek istiyorduk. Bunun için de o güne kadar kimsenin cesaret edemediği yayınlar çıkarıyor; bu yayınların çok hızlı bir şekilde Tükiye ve Kürdistan’da dağıtımını yapıyorduk. Kürt halkını inkar eden devletin terör birimleri bizim basım ve dağıtım hızına ulaşamıyordu. Bir gün Behçet Cantürk’ten bana bir haber geldi. Görüşmek istiyordu. Ben hala cezaevinden çıktığım köylü kazağı ve köylü pantolonu ile dolaşıyordum. Hele o uyduruk renk ksrmaşası kazağımla tanımayan biri beni pazarcı sanırdı. Söyledikleri yerde Behçet Cantürk’ün adamları beni lüks bir mercedesle aldılar. Vardığımız yer boğazda çok büyük ve çok lüks bir restorandı. Restorana girerken üstümdeki giysilere bakıp mahçup oldum. Keşke önceden kendime yeni bir pantolon ve kazak alsaydım. O akşam kapılarını müşterilere kapatan restoranda sadece Behçet Cantürk’ün masasında bir kaç kişi vardı. Cantürk beni kapıda karşıladı. Baktım Mehdi Zana ve Ismail Beşikçi de orada. Behçet Cantürk o akşamı bizi tanımak için düzenlemişti. Mehdi Zana ile oturur oturmaz gereksiz bir gerilim yaşadık. Bana aylar önce basmam için bir kitap vermişti. Diyarbakır zindan vahşetini anlatıyordu. Çok özensiz yazıldığı için kitabın her akşam geç saatlerde ancak iki sayfasını düzeltebiliyordum. Bu da kitabın basımında gecikmeye neden oluyordu. Bu gecikme üzerine Leyla Zana beni iki kez aradı. Mehdi problem çıkarıyor, lütfen bir an önce o kitabi bas dedi. Ona da basmak için zamana ihtiyaç olduğunu söyledim. Bunu bildiği halde Mehdi Zana Beşikçi ve Behçet Cantürk’ün yanında beni mahçup etti. Apo izin vermediği için mi o kitabı basmıyorsun dedi. Apo’nun kitaptan haberinin olmadığını ve kitaplar konusunda kendimin karar verdiğimi söyledim. Neyse, Behçet Cantürk araya girerek ortalığı yatıştırdı. Ben de kitabın üç ay içinde basılacağı sözünü vererek Mehdi abiyi yatıştırdım. Kitap Vahşetin Günlüğü olarak basıldı.

O akşam Behçet Cantürk ile çıkaracağımız günlük gazete ile ilgili ikili bir sohbet yaptık. Behçet Cantürk çok heyecanlıydı. Çünkü günlük gazete Kürtlerin tarihinde bir ilkti. Türk devleti Kürt halkının alın terine, emeğine, parasına « terörist parası » muamelesi yapıyordu. Gaddar ve adaletsizdi. Kürt halkının her şeyine tahammülsüzdü. Bu nedenle bir milyon marka mal edilecek gazetenin finans girişinin çok iyi formule edilmesi gerekiyordu. Devlet gelen paranın kaynağı belirsiz diyerek gazeteye el koyabilirdi. Özgür Gündem gazetesini çıkaracak şirketin ortaklarının Yaşar Kaya ve Behçet Cantürk gibi zenginlerden oluşmasını istememizin bir nedeni vardı. Devlet finans durumu ile ilgili bir operasyon çekerse Ekonomik sorumluluğu Behçet Cantürk üstelenecek, böylece paranın kaynağı netleşmiş olacak « terörist parası » suçlamasından kurtulacaktık. Behçet Cantürk’ün bir milyon mark verme teklifini prensip gereği kabul etmemiştik. Günlük ilk Kürt gazetesinin halkın alın teri olmasını istiyorduk. Başka bir paranın yıllar sonra aleyhimizde kullanılacağını düşünüyorduk. Özgür Gündem gazetesi Avrupalı Kürt yurtseverlerinin gönderdiği bir milyon mark ile kuruldu. O para sabah erkenden temizlik işine koşan kadınların; fabrikalarda, inşatlarda ve değişik iş yerlerinde çalışan Kürt yurtseverlerinin alın Teri ve emeği idi. Kürt çocuklarının kumbara paraları vardı o paranın içinde. Türk devleti Kürt halkının alın terine terörist muamelesi çekiyordu. Gazete basıldıktan sonra Türk basın mafyası Behçet Cantürk’ün şirketteği varlığından dolayı gazetenin uyuşturucu parasıyla kurulduğunu söyleyecekti. Behçet Cantürk ile daha sonra bir kaç kez daha görüştüm. Son görüşmemizde ona devlet içinden aldığımız bir istihbaratı ilettim. Kürt iş adamları Tansu Ciler, Mehmet Ağar ve Korkut Eken ekibi tarafından ortadan kaldırılacaktı. Cantürk ile Boğaz manzarasına bakarak konuşmuştuk. En az silahlı beş adamı bizi koruyordu. « Okyanusta yük gemilerin var, onlardan birine bin ve bir süre Türkiye’ye uğrama » dedim. « Beni öldürmeye cesaret edemezler » dedi. Bir süre gitmesi iç çok ısrarcı oldum. « Ben korkak değilim, gitmem, » dedi. Bu iyimserliği onun sonu oldu. Ağzında purosu ve o yüksek kahkahasıyla Behçet Cantürk’ü Kürt halkı hiç unutmamalıdır. Çok kararlı ve yiğit bir yurtseverdi. 
Voir moins
Quitter la version mobile