Kürtlerin arkaik milli inancı Yezdanizm

0
7

Mehmet Hanifi Alır'ın henüz yayınlanmamış "Anadolu İrfanı ve Pirler Piri Ebul Vefa El Kudî" isimli kitabının kapağı. / Rûdaw

Mehmet Hanifi Alır

Her toplumu karakterize eden, milli şuur, benlik ve şahsiyet kazandıran belli olgular vardır. Bu olguların başında toplumların, halkların ve milletlerin yaşadığı coğrafî koşullar; kendisini ifade ettiği dil; sahip olduğu kültür ve en önemlisi inanç sistemi gelir. Aslında bir milleti millet yapan; bu etmenlerdir.

Medeniyet- uygarlık geliştikçe ve teknoloji ilerledikçe insanlar daha çok ortak değerlere yöneliyor. İnsanların çoğunun en son kutsal kitaplara sahip evrensel dinlere inandığı ve günümüz dünyasında ortak bir teknoloji dilini kullandığı gibi.

Tarihin akışı içinde herhangi bir inanç sistemine sahip olamayan bir millet veya kavim yoktur. Nitekim Kuranı Kerimde her millete peygamberlerin gönderildiği ifade edilmektedir.

Peki dünyanın en kadim milletlerinden olan Kürtlerin İslam öncesi hatta Zerdüştlük öncesi inanç sistemleri ne idi? Bu eski inanç sisteminin izlerini ve ritüellerini yeni inanç sistemlerine ne kadarını taşımışlardır? Kürtlerin eski inançlarını günümüz dünyasında bir devamı var mıdır?

Doğuda ve Avrupa’da son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmalarda Mehrdad R. İzzady’nin ifade ettiği gibi Kürtlerin arkaik eski milli inancı; Êzdiliği, Aleviliği, Yaresanciliği, Anadolu Ahiliği ile İrfan Medeniyetini içinde barındıran YEZDANî’liktir.

Ne yazık ki Kürt halkı kendi tarihini kendisi yazmadığı için, tarihlerini; varlıklarını inkâr edenler veya asimile etmeye çalışanlar kendi istekleri doğrultusunda, işlerine geldikleri gibi yazmışlar ve dünyaya da öyle göstermeye çalışmışlar. Ancak Rus ve Batılı araştırmacılar daha sonra Kürt tarihi gerçekliğini gün yüzüne çıkartmışlar.

Mehmet Hanifi Alır’ın henüz yayınlanmamış « Anadolu İrfanı ve Pirler Piri Ebul Vefa El Kudî » isimli kitabının kapağı. / Rûdaw

Nitekim birinci dünya savaşı sonrası Orta Doğuyu, İslam Coğrafyasını ve bilhassa Kürdistan’ı parçalayıp paylaşan Emperyalist güçler; Êzdiliği, Kürt dışı bir olgu saymaya çalışmışlar ve bazı Araplar halen bu çerçevede algı yapmaya gayret gösteriyorlar. Tıpkı Türkiye Cumhuriyet’inde yıllarca kart-kurt stratejisi yetmiyormuş gibi Kürtlerin en kadim dilini konuşan Zaza Kürtleri ve Alevi inancına sahip olanları Kürt saymamak için ellerinden geleni yapmışlardır.

Arap olmayan toplumların, halkların ve milletlerin İslamiyet’e girdikleri ilk dönemlerde Yahudilik, Hristiyanlık, Sabiîlık, Zerdüştlük, Tengricilik, Şamanizm, Brahmanizm vs. den çok; belki de en çok Yezdanizmin etki ve izlerini bulabiliriz.

Bu izleri, Kürt aşiret ve Mirliklerinde gördüğümüz gibi Mazdek, Babek, Hürremi, Karmati, Hallac-ı Mensûr, Suhravardi’den Anadolu Alevilik, Yesevîlik, Yarasanilik, Nuseyrilik, Bektaşilik, Vefaîlik, Mevlevîlik, Ahîlik ve Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın diğer dergâh ve mistik Sufi tarikat geleneğinde bulabiliriz.

Bu kültür harmanın İslamlaşıp bir medeniyet çehresine dönüşmesinde Alevilikte en çok Ebu’l Vefa El-Kurdî’nin ve Ehl-ı Hak inancında da ilk Kürt şairi kabul edilen Baba Tahirê Hamedanî’nin etkisi olmuştur. Êzdilik ise Misafir bin Adî’de müşahhaslaşmıştır.

Arkaik bir inanç olması hasebiyle Yezdanilik; Zerdüştlükten daha eskidir. Nitekim Zerdüştlükteki birçok dini ritüellerin Yezdanilikten gelmiş olabileceği gibi;

-Dünyayı yöneten yedi iyi melek ve yedi kötü melek,

-Babadan oğula geçen Magi gibi bir ruhban sınıfının varlığı,[1]

İki inancın ortak özellikler taşıdığını göstermektedir

Ahamenişler döneminde Zerdüştilerin Med kökenli Mag ruhban sınıfı; Darius’tan önce 25 sene persleri yönetmişlerdir.[2]Günümüz dünyasında Sünni, Alevî ve Êzidî Kürtlerdeki babadan oğula geçen Seyitlik, Pirlik ve Şeyhlik bu tarihsel olgunun bir yansıması olabilir.

Tarihi olgular: Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’nın sahibi olan son Zerdüşt’ün içlerinden çıktığı Medler’in Kürt aşiretleri; Pers İmparatorluğu içinde yaşayan Kürtler; İranî Part İmparatorluğuna mensup Kürtler ve Roma’ya bağlı Kürtlerin tamamen Zerdüştlüğü kabul etmedikleri görülmektedir. Eğer etseler idi kendi içlerinde belirli bir takım Ateşgede tapınakları olurdu.

Yezdanilik ve İslam 

Kürtlerin yaşadıkları yerler İslam’a kadar Med, Pers, Roma, Selevkos (M.Ö. 312-129), Part/Aşkani (M.Ö.247-M.S.224) ve Sasani (224-651) gibi birçok devletin, medeniyetin hakimiyetine girmiştir. Fakat genelde merkezi yönetimden yoksun, yarı özerk, geniş, dağlık ve ulaşılması güç vadilerde yarı-tam göçebe hayat süren Kürtler, geleneksel inançlarını yaşamış ve sözlü olarak aktarmışlardır. Göçebe olmaları onlara hareket serbestliği gibi bir avantaj sağlarken mabet benzeri kalıcı yapılar oluşturmalarını ve yazılı eserler bırakmalarını ise engellemiştir. Ahamenişler döneminde Zerdüştîliği, Selevkos ve Partlar zamanında Yunan dinini veya Roma egemenliğinde Ermeniler gibi Hıristiyanlığı benimsememişlerdir. Giren varsa da sınırlı olmuştur.[3]

Eğer Hıristiyanlığa girenler kayda değer bir orana ulaşsaydı, Süryani, Ermeni, Nesturi ve Keldanîlerde olduğu gibi Kürt Kilisesi şeklinde bir kurumsal yapı veya Kürtlere özel bir ateş gede ortaya çıkardı.[4]

Tarihi süreçte kendisine dayatılmış din ve kültürleri reddedilmiş Kürt halkı, İslam’ı aşama aşama kabul etmiştir. Kürtlerin İslam’ın kabulünden sonra geleneksel inançları tamamen yok olmamıştır. Bir kısım Kürt, Müslüman olmakla birlikte yeni inançlarını, eski inançları ve coğrafyadaki diğer dinlerle sentezleyerek Yezidilik, Ehl-i Hak ve kısmen Alevilik şeklinde yorum biçimlerini ortaya çıkarmışlardır.[5]

İzady ise bu konuda: « Eski çağlardan günümüze Yezdaniliğin sadece üç kolu ulaşabilmiştir. Bunlar Yezidilik, Alevilik ve Yarisanilık’tır (Aliullahi veya Ehli Hak olarak da bilinir). Alevilik, günümüzde Suriye’de küçük bir Arap kesim ile Türkiye’deki Arapların çoğunluğu tarafından benimsenen Nusayriliği de kapsamaktadır.’’ diyor.[6]

Yezdanilik ve Yezidilik (Êzidilik)

Arkaik bir inanç olan Yezdanîliğin bir kolu olan Êzdilik genellikle Yezdanîlikle karıştırılıyor. Yezdanîliğin diğer kollarına göre daha orijinal, dini ritüelleri Yezdaniliğe daha yakındır.

Dili ve kültürel alt yapısı daha Kurdî’dir. İbadet, dua ve diğer dini ritüelleri tamamen sade bir Kürtçenin Kurmanci lehçesidir.

İslamiyet’in ilk döneminde ise Yezdanî izini taşıyan gelenek, görenek belli bir ölçüde mezhebi yansımalar olarak etkisi gözükmektedir.

1600’dan önce Şerefhan Bitlisî; Şerefname adlı Kürt tarihi eserinde Kütlerin çoğunun Sünni olduğunu anlatırken bir kısmının Êzidi olduğunu söylemektedir. Ancak Kürt Aşiret ve Mirliklerini anlatırken aslında birçoğunun İslamiyet’ten çıkmış sapkın bir mezhep olarak baktıkları Şeytana tapanlar diye bilinen Êzidî bir grup olmaktan ziyade Yezdaniliğin kast edildiği anlaşılmaktadır.

Örneğin:

•Şerefname’nin Mukaddimesinde:

Bütün Kürtler Şafiî mezhebine mensup olup; İslam şeraitine, Hazreti Hayru’l-Enâm’in (salât ve selam ona olsun) Sünneti’ne, Hulefa-yi İzam’in uygulamalarına, namaz kılmaya, zekât vermeye, hacca gitmeye ve oruç tutmaya çok önem verirler.

Kürtler’in Musul ve Şam’da yaşayanlarının bir kısmı, örneğin Tasinî, Halidî[7] ve Bisyanîler ile Bohtî, Mahmudî ve Dünbülîler’in bir kısmı Yezidî mezhebindendirler.

Bunlar Mervanî halifelerine tabi olan Seyh Adiy bin Müsafir’in mürididirler. Ona bağlanmışlardır. Batıl inançlarına göre söyle derler: Şeyh Adiy bizim oruç ve namazlarımızı kendisi üstlenmiştir. Kıyamet günü bizleri hiçbir sorgu ve cezaya maruz kalmadan cennete sokacaktır. [8]

•Şerefhan Hakkâri Mirliğini anlatırken:

« Diğer yandan İran’da Akkoyunlu Hasan Bey İran’da saltanatını sağlamlaştırınca, Kürdistan hükümdarlarına karşı beslediği büyük düşmanlık ve öfkeden dolayı Akkoyunlu Türkmen komutanlarının büyüklerinden olan Sofu Halil ve Arabşah’ı Kürdistan’ın üzerine yürümek ve Hakkâri vilayetini ele geçirmekle görevlendirdi.

Sofu Halil bir süre fırsat kolladı. Fırsatını bulunca da Hakkâri’ye karşı saldırıya geçti. Saldırı bir çarşamba günü gerçekleşti.

İzzeddin Şîr, düşmanının ülke sınırlarına saldırdığı konusunda sınır muhafızları kendisini haberdar ettiyse de dedi ki: Bugün Çarşamba’dır, Çarşamba kargaşa günü değildir ve düşmanla bugün savaşmak uğursuzluk getirir.

Danışmanların yaptıkları nasihatler de ise yaramadı ve düşmana karşı hazırlık yapmaya ikna edemedi. Sonuçta Sofu Halil ve Arabşah Bey komutasındaki düşman saldırıya geçti. Bu iki komutan Izzeddin Şir’i yakalayıp öldürdüler. Böylece Hakkâri vilayeti bir tek defa olmak üzere bu hükümdarların elinden yabancıların eline geçti.

Bundan sonra burayı Türkmenler yönettiler. Düzen ve asayiş işlerini de Dünbülî aşiretine verdiler. Bu aşiret uzun bir müddet Hakkâri’yi Akkoyunlular adına elinde tuttu.’’[9]

Bilindiği gibi; Yahudilerde sebt (Cumartesi), Hristiyanlarda pazar, Müslümanlarda cuma günü mübarek olduğu gibi Yezdanî Yezidiler’de de çarşamba günü mübarek gündür.

Bitlisî, Cezire Beyleri kısmında:

Güvenilir tarihçilerin anlattıkları ve araştırmalarla ortaya çıkan neticeye göre Cezire hükümdarlarının soyu Emevî halifelerinden Halid bin Velid’e dayanır.  Bunların atalarından Cezire’de hükümdarlık yapmış olan ilk kişi Süleyman bin Halid isminde birisidir. Bu hanedan önceleri uğursuz Yezidilik anlayışını benimsiyorlardı. Sonraları Allah onları doğru yola sevk etti. Bidatten döndüler, İslam şiarını rehber edindiler ve yüce Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat topluluğuna katıldılar. Camiler ve medreseler kurdular, bunlara iyi köyler ve verimli araziler vakfettiler.[10]

Halid bin Velid sahabe ve muzaffer İslam komutanı değil miydi? Yezidilik geleneği nerden geliyor.? Bitlisî’nın mukaddimede sözünü ettiği Halid tarihi Yezdanî Haldi Kürt aşireti ile bağlantılı olmasın mı? Burada anlaşılan olgu Yezidilik değil Yezdaniliktir.

Bitlisî, Cezire Beyleri anlatımı devamında: Gurgîl Nahiyesi: Cudi dağındadır. Hz. Nuh (Peygamberimiz’e ve O’na selam olsun)’un gemisinin bu dağda karaya oturduğu söylenmektedir. Bu nahiyedeki aşiret yedi kabileden oluşur. Bunların dördü Hüseyni’dir: Şehriyori, Şehrili, Gurgil, İstori

Diğer üçü ise Yezidî’dir:Nividkavun, Şoreş, Heyvdıl

Kilis Mirliği Hükümdarlığından Antakya’ya oradan da Trablusşam beylerbeyliğine uzanan bir kısmı Sünnîleşen ve bir kısmı Lübnan’da kalan meşhur Dürzi Canpolat ailesi ile ilgili Bitlisî şöyle diyor:

Denildiğine göre sahih rivayetler doğrultusunda bakıldığında Hakkâri ve Ìmadiye hükümdarlarıyla amca çocuklarıdırlar. Bunlar üç kardeşti ve adları Şemseddin, Bahaddin ve Menteşa’ydi.

Hakkâri hükümdarları Şemseddin’in soyundandır ve Kürtler tarafından bunlara Şemo denilmektedir. Bahaddin’ın soyundan olan İmadiye hükümdarlarına da Badin Kilis hükümdarlarına da Menteşa’nın soyunda olmalarından ötürü Mend denilmektedir.

Her hâlükârda Mend, başlangıçta Kürtler’ in bir aşiretini çevresinde toplamayı başardı onlarla birlikte Sam ve Misr’a gidip Eyyuboğulları hükümdarlarının hizmetine girdi. Onlar da kendisine Antakya vilayeti yakınındaki Kusayr Nahiyesini verdiler. Mend ve adamları kışın buraya yerleştiler. Daha önce o diyarda oturan Yezidi Kürtlerden bir topluluk da Mend’in çevresinde toplandı. Bu da günden güne şanının yücelmesine ve nüfuzunun artmasına yol açtı. Kendisine her taraftan Kürtler geldiler; ayrıca Com ve Kilis taraflarında oturan Kürtler de kendisine katıldılar.[11]

Diyarbakır çevresinde ve Kulp’ta hüküm süren Süleymanî Beyliğinin izah edildiği kısımda Bitlisî; gene bu beyliğe bağlı birçok Kürt aşiretinin Yezidi (aslında Yezdanî) olduğunu anlatmaktadır:

Süleymanî ailesinin haberlerini aktaran kimselerin eserlerinden sabit olduğuna göre Abbasiler Mervanîler’i ortadan kaldırınca Eşek Mervan’in[12] çocuklarından üçü, yanlarında adamlarından büyük bir toplulukla birlikte Filistin’i terk edip Kulp vilayetine sığınmayı başardılar ve orada Gazali Nahiyesi’nde yer alan Hoh vadisine yerleştiler. Zamanla en belli başlıları ve güçlüleri Banukî aşireti olan o tarafın aşiret ve kabileleri bu yeni gelenlerin çevresinde toplandılar. Bununla şanları yüceldi ve sırtları güçlendi. Sonra bu kabile ve aşiretlerin himmeti ve cihadı sayesinde Kulp, Ciska, Tas, Hasoli, Meyyafarikin kaleleriyle Diyarbekir ırmağı kayısına kadar uzanan bunlara bağlı yerleri, ayrıca Bediyan, Karukan, Dilkelokiya, Ribat, Ciris, İdnik, Selik ve Genc kalelerini Gürcü ve Ermeni kâfirlerin ellerinden aldılar ve buralarda bağımsız olarak hüküm sürdüler.

Bunun üzerine, Mısır ve Şam’da darmadağın olmuş Mervanîler’in çoğu buraya gelip onların çevresinde toplandılar. Topluluk sonunda sekiz esas gruba ayrıldı: Banukî, Hevidî, Dilhiran, Bocîyan, Zilan, Bisyan, Zikziyan ve Berazî. Bu aşiretlerin bir kısmı Ehl-i Sünnet olup İmam Şafiî (r.a.)’nin takipçileridirler. Diğer kısmı ise yanlışa düşüp Yezidilik yoluna girdiler.[13]

Bitlisî Sohran Hükümdarlığının Yezidî aşireti beylerinin çocuklarından olan Hüseyin Bey Desinî’ye verildiğini yazar.[14]

Mahmudî beyliği beylerinden Hasan Bey bin İvaz Bey bin mir Hamit için ise:

Mahmudî aşireti arasından Yezidîlik’le ilgili bidatleri kaldıran, oruç, namaz, hac ve zekâti yayan, çocuklarını Kelam-ı Kadim’i okumaya ve farzları, sünnetleri ögrenmeye teşvik eden, medrese ve camiler inşa ettiren kişi bu şahıstır.[15]

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz