Kürdistan İstiklal ve İstihlas Cemiyeti (Azadî)

0
20
azadi1Makale / Tahsin Sever

1915-1925 dönemi, Kürtlerin bugünkü statüsünün şekillendiği dönemdir. Kürtler, Ortadoğu’nun kadim milletlerinden birisi olmasına rağmen, uluslararası konsensüsle statüsüz bırakıldı. İngilizlerin, Fransızların ve Bolşeviklerin ortak kararıyla, Kürdistan’ın parçalanmasına, tarihte eşine az rastlanan bir haksızlığın gerçekleşmesine olanak verildi. Kürtlerin statüsüz bırakılmasının temelleri, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle başlar. Fransa ve İngiltere devletleri arasında Ortadoğu’nun statüsünün belirlenmesiyle ilgili görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelere daha sonradan Çarlık Rusya’sı da dahil edildi. Görüşmeleri Fransa adına eski Beyrut Büyükelçisi George Picot, İngiltere adına Ortadoğuyu çok iyi tanıyan Sir Mark Sykes sürdürdü. Görüşmeler sonucunda, 16 Mayıs 1916’da Londra’da gizli Sykes-Picot Antlaşması imzalandı. Antlaşmada yer alan 12 madde ile Ortadoğu adeta cetvelle yeniden çizildi ve Kürdistan sözcüğü hiç telaffuz edilmedi. Nitekim Lozan Antlaşması, Sykes-Picot Antlaşmasının esasları üzerinden inşa edilecektir.

Bu nedenle 1915-1925 dönemi Kürdistan tarihindeki en kritik dönemdir. Birinci Dünya Savaşı başlarken Kürtlerde lider potansiyeli taşıyan II. Şeyh Abdulselam’ın 14 Aralık 1914 yılında acele ile idam edilmesi, Kâmil ve Abdurrezzak Bedirxan beylerin Rusya ile hareket etme girişimlerinin sonuçsuz kalması, 1914 yılında Bitlis’te Mele Selim liderliğindeki ayaklanmada Kürt-Ermeni ittifakının gerçekleşmemiş olması, Kürtlerin elini zayıflatan iç dinamiklerdir. Bu nedenle Kürtler, Birinci Dünya Savaşına örgütsüz ve lidersiz girdiler. Gecikmiş’ Kürt milliyetçiliği ancak I. Dünya Savaşı sonuçları üzerinden yeni bir yol arayışına girmek durumunda kaldı. 1917’den itibaren, ayrılmadan yana Kürt cemiyetleri peş peşe  kuruldu. 1917 yılında Seyyid Taha’nın öncülük ettiği Cemiyet-i İstihlas-ı Kurdistan’ın kurulduğunu Bazil Nikitin’den öğreniyoruz. 1918’de Kahire’de Kürdistan İstiklal Komitesi, 1918’de İstanbul’da Kürdistan Teali Cemiyeti, 1919’da İstanbul’da Kürd Demokrat Fırkası, 1920 yılında İstanbul’da Kürd Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti kurulur. 1920’lerin sonunda Erzurum’da Kürdistan İstiklal ve İstihlas Cemiyeti ve 1927 yılında Lübnan’da Xoybun Cemiyeti bunları takip eder.[1] Cemiyetler Kürt milli taleplerine sahiptirler; ancak birçoğu farklı nedenlerden ötürü ciddi bir varlık gösteremezler. Erzurum’da Halit Cibran’ın başkanlığında 1920 yılının son aylarında kurulan Kürdistan İstiklal Cemiyeti’nin[2] ‘farkını”, Hollandalı akademisyen Bruinessen şöyle izah eder:

“ Daha önceki örgütlenmelere göre epey farklı bir örgüt kurulmuştu. Bu örgütün kadrosunu kent soylular değil (birkaç kişisel etki dışında), deneyimli askerler oluşturuyordu. Merkez İstanbul’da ya da Ankara’da değil, 8. Kolordunun bulunduğu Erzurum’daydı. Merkez yöneticileri: Xalit Bey, II. Abdulhamit’in Hamidiye orduları için kurduğu okula devam etmişti. Milis kuvvetleri içinde büyük bir saygınlığa sahipti ve düzenli orduda albay rütbesindeydi. Gördüğü şehir eğitiminden olacak, diğerlerine göre daha ulusalcıydı. Yusuf Ziya Bey, Bitlis milletvekiliydi; bu nedenle şüphe çekmeden gezip temaslar kurabiliyordu.”[3]

Kürdistan İstiklal Cemiyet, Bruinessen’in işaret ettiği gibi farklıdır. Kürdistan merkezli, lideri ve çekirdek kadrosunun ordu mensubu ve sahada olmaları, devleti yakından tanımaları, askerlik ve savaş deneyimleri, siyasi-askeri-diplomatik kadrolara sahip olması, Kürt muhafazakâr kesimine hitap edebilme kabiliyetini taşımaları münasebetiyle kurulan diğer Kürt cemiyetlerinde olmayan avantajlara sahip kılmıştı. Bu nedenle söz konusu Kürt cemiyetlerinde yer alan birçok şahsiyet (Seyyid Abdulkadir, Yusuf Ziya Bey, İhsan Nuri Paşa, Hanzade Kemal Fevzi, Ekrem ve Kadri Cemilpaşa, Dr. Fuad vb.) zaman içinde Kürdistan İstiklal Cemiyeti saflarında yerlerini alırlar. 1920 yılının son aylarında Halit Cibran’ın başkanlığında 24 (bazı kaynaklarda 40) Kürt subayının Erzurum’da kurduğu Kürdistan İstiklal Cemiyeti, 1923 yılına kadar faaliyetlerini illegal olarak yürütür. Cemiyet, Rus devlet arşivlerindeki belgelerde ‘Erzurum Kürt Komitesi’, İngiliz belgelerinde ‘Milliyetçi Kürt Komitesi’, Fransız belgelerinde ‘Erzurum Milliyetçi Kürt Komitesi’ diye geçer. Kazım Karabekir anılarında, Kürtleri bağımsızlığa davet eden 21 Ekim 1921 tarihli beyannameden söz eder. Kazım Karabekir’e göre beyanname,“Bismillah’ ile başlıyordu ve beyannamenin altında Kürdistan İstiklal Cemiyeti mührü vardı”[4] der. Cemiyet’in önemli merkezi kadrolarından İhsan Nuri Paşa, Ağrı Dağı İsyanı adlı kitabında Kürdistan İstiklal Cemiyeti’nin kuruluşunu şöyle anlatır: “…Bütün bunlara karşın Cibranlı Halit Bey (Xalit Bege Cibrani) Erzurum şehrinde Kürt asıllı subayların yardımı ile Kürdistan İstiklal Komitesi (Qomitey İstiqlali Kurdistan)’ni oluşturdu.”[5] Tıpkı İhsan Nuri Paşa gibi Cemiyet’in merkezi kadrolarından Binbaşı İsmail Hakkı Şaweys,[6] “Kürdistan İstiklal Komitesi” adlı makalesinde Cemiyet için Kürdistan İstiklal Komitesi ismini kullanır ve kuruluşunu şöyle anlatır:

“Alay kumandanı ve Hınıs ve Muş’ta yerleşik Cıbran aşiret reisi Halit Beyin başkanlığında, 1921 yılında Erzurum’da illegal Kürdistan İstiklal Komitesi kuruldu. Bu örgüt kısa zamanda Türkiye Kürdistan’ında altı büyük şehirde örgütlendi ve çalışmaya başladı. Kürdistan’ın legal ve illegal derneklerini (örgütlerini); Kürdistan Teali Cemiyeti, Teşkilat-ı İçtimai, Hevi, demokrat ve sosyalist Kürdistanlılar bir araya geldi, Ankara’da, Yusuf Ziya Bey – ki Bitlis milletvekili, Türkiye İstiklal Mahkemesi Başkanı idi- 1922’de illegal “Bağımsız Kürdistan” adıyla bir örgüt kurmuş ve Van, Bitlis, Ankara ve İstanbul’da şubelerini açmıştı. Bu örgüt, Kürdistan Bağımsızlık Komitesi ile ilişkiye geçti. Bu şekilde 1921-1922 yıllarında, Türkiye Kürdistan’ındaki bütün legal ve illegal siyasi parti ve örgütler, “Kürdistan Bağımsızlık Komitesi” bayrağı altında bir araya geldiler. Kürdistan’ın kurtuluşu ve bağımsızlığı için anlaşmaya vardılar ve anti- Kemalistlerle çalışma içine girdiler.”[7]

İ. H. Şaweys’e göre Kürdistan İstiklal Cemiyeti,  bütün Kürdistani parti ve örgütlerin birleşimiydi.  İsmail Hakkı mahlası ile yazılan (İ. H. Şaweys olduğu tahmin edilmektedir T.S.) “Troşak”’ın dergisinin 1925 Aralık sayısında yayımlanan raporunda, KİC’nin kuruluş tarihini 1920’nin sonbaharı olarak verir. Söz konusu rapordan bir bölümü aktaralım:

“Türklerin devamlı hücumlarına maruz kalmış olan ve onların yok etme siyaseti altında inlemekte olan Kürt ulusu önderlerinin etrafında toplandı. Cibran aşiret reisi Albay Halit Bey’e, Kürt halkının haklarını isteme ve elde etme görevi güvenle ve oybirliği ile verildi. Halit Bey ilk kez 1920 Ekim’inde gizli olarak merkezi Erzurum’da bulunan bir Kürdistan Bağımsızlık Komitesi kurdu. Komite Türklerin boyunduruğundan kurtulmayı ve bağımsızlığa kavuşmayı amaç edinmişti”[8]

KİC (Azadi) konusunda araştırmalar yapan, Cemiyet’in farkını ve önemini vurgulayan Robert Olson, faaliyet yılı olarak 1921 tarihini işaret eder ve İstanbul dışında kurulan ‘ilk milliyetçi cemiyet’ tabirini kullanır. Şöyle der Olson:

“Ancak isyan, milliyetçi Kürt cemiyetleri, aşiret reisleri ve şeyhler arasında işbirliğinin mümkün olduğunu göstermiştir. Dahası Kürt milliyetçiliği ve hatta muhtariyet için verilen mücadele vilayetlere kaymıştır ve buradan devam edecekti. Yabancı bir şehirde veya İstanbul’da kurulmuş olmayan ilk milliyetçi Kürt cemiyeti, faaliyetlerine 1921 yıllında Erzurum’da başladı”.[9]

Taşnak üyesi Ermeni politikacı Garo Sasuni, KİC kuruluş tarihi için 1920’li yılların Kasım ayını işaret etmektedir. Sasuni, KİC’nin kuruluşunu şöyle anlatmaktadır:

“Kürtler artık yeni Türk devleti karşısında yapayalnız kalmış olduklarını gördüklerinde, Müslüman olmalarının ve daha önce Türklere yapmış oldukları yardımların artık hiç dikkate alınmadığını ve bilakis tam aksine “Türk” tehlikesinin yalnız kendilerine yönelmiş olduğunu anlayarak, 1920 yılının Kasım ayında Cibranlı aşiret reisi Albay Halid, Bitlis Mebusu Ali Rıza* ve Kemal Fevzi Beyler ile Şeyh Said Nakşibendi’nin yönetiminde bir iç örgüt kurmaya yöneldiler. Bu örgüt, Kürt ulusu içerisinde yavaş yavaş kök salarak, birkaç yıllık bir çalışmadan sonra mükemmel bir ağ halinde bütün Kürdistan’ı sardı”[10]

Farklı tarihler söylenmekle beraber, Cemiyet’in 1920’un yılının son aylarında kurulduğuna dair ağırlıklı bir görüş var; ancak siyasi faaliyetlerin bunun çok öncesinde başladığını sahadan edindiğimiz hem sözlü kaynaklardan hem de yazılı belgelerden anlıyoruz. Bu hususu vurgulamak şu açıdan önemlidir. Cemiyeti oluşturan kadrolar 1917’li[11] yıllardan itibaren siyasal bir Kürt hareketi için faaliyetler içine girdilerse (girdikleri belgelerle sabittir), en azından çekirdek kadronun Kemalist harekete ‘destek verdikleri’ tezini çürütmüş olmaktadırlar. Bu hareketin karakterini anlayabilmemiz için 1920 öncesine siyasi faaliyetlere kısaca bakmakta yarar var.

Kürdistan İstiklal Komitesi’nin (Azadî) Kuruluş Süreci[12]

“Siz rahat oturuyorsunuz.
Uyuşukluk doğru değildir.
Hatt-ı meydanı faaliyetlerde şerefle ölmek gerekir.” Halit Cibran[13]

Halit Cibran, 1917’den sonra Varto’ya döndüğünde aktif Kürt siyasetine başlar.  Aileye ait tüm köylerin yakılıp-yıkıldığı için 8-9 ay Alevi-Kürt köylerinde misafir olarak kalır. Halit Cibran’ın 1917-1920 yılları arasında yaptığı çalışmaları birkaç başlık altında toplamak mümkündür. Öncelikle bölgenin ileri gelenlerinden bir çalışma ekibi kurar. Bu ekip içerisinde Alevi Kürtlerden İsmailê Seyidxan, Lolanlı Hüseyin Ağa, Ermenilerden Sincar Bey[14], Sünni Kürtlerden İnaklı Zeynel Abidin Bey, Karaseyitli Hacı Derwiş, Varto şeyhlerinden Yusuf Efendi (Usıve Heci Kekê) gibi şahsiyetler bulunur.

Halit Cibran, savaş yıllarında Kürt Aşiret Alaylarıyla aynı cepheyi paylaştıkları için, birçok aşiret reisi ile çok iyi ilişkiler geliştirmiştir. Bunların başında Hasenanlı Halit Beg, Zırkan aşiret reisi Kolağası Kerem Beg, Hayderan aşiret reisi Kor Hüseyin Paşa, Sipki aşiret reisi Abdulmecit Beg vb.

Bilindiği üzere Halit Cibran, Cibran aşiretinden gelmedir ve bölgenin iki etkili dini ailesi Kolhisar şeyhleri (Şeyh Said Efendi’nin ailesi) ve Melekan şeyhleri (Şeyh Abdullah Efendi’nin ailesi) ile yakın akrabadır. Ayrıca Kürtlerde ciddi bir etkiye sahip olan Mela Said-i Kürdi (Nursi)[15] ve Botan’da tanınan din adamı Mela Abdurrahmani Şırnaki[16] ile yakın bir diyaloga sahiptir. Dolaysıyla bölgede geniş bir ilişki ağını kurabilmişti.

İlk atılan adımlar şunlardır:

1-) Alevi ve Sünni Kürtler arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi,

2-) Kürdistan Teali Cemiyeti ile koordineli çalışmak ve Cemiyet’in şubelerinin açılmasına yardımcı olmak,

3-) Paris’te sürdürülen görüşmelerde Kürt tarafının temsilini sağlamak ve Kürtlerin milli haklarını gündeme taşımak ve halkın desteğini sağlamak olarak sıralanabilir.

Ne tesadüftür ki bu dönemde asayişi sağlama bahanesiyle verilen bir talimatla Halit Cibran 1919 yılında Dersim Ovacık’a gönderilir; ancak hem Halit Cibran’ın yaklaşımı hem de Dersim aşiretlerinin gösterdikleri saygıdan dolayı, hiçbir olay çıkmadan, mesele suhuletle hal edilir.

1919 yılı aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Kemalist hareketin fiilen başladığı yıla tekabül eder. Samsun’a görevli olarak gönderilen Mustafa Kemal, önceleri Padişahla pazarlık yapmak ister, bu isteği gerçekleşmeyince ‘Ermeni tehdidi’ söylemi, ‘Din ve Halifeliği’ kurtarma şiarı ile Erzurum ve Sivas’ta Kongre kararı alır. Erzurum Kongresine Halit Cibran davet edilir. Davet Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum şubesi tarafından 16.06.1919 tarihinde yapılmıştır. Halit Cibran, Varto’dan 25 Temmuz 1919 tarihinde V.Ş.M.H.C. Erzurum şubesine gönderdiği yazıda; “…resmi sıfatın teşkil eylediği maniadan ve de bazı sebeplerden Kongreye katılamayacağını bildirmiştir.”[17]

Halit Cibran’ın Erzurum Kongresine gitmeyi reddetmesi, aşağıdaki belgelerden anlaşılacağı üzere gündeminin farklı olmasından kaynaklıdır. Bu nedenle Dersim’den Varto’ya döndükten sonra faaliyetlerine kaldığı yerden devam eder ve Varto’daki Alevi Kürt aşiretlerle Qeraj mezrasında bir toplantı düzenler. Toplantı Haziran 1920 yılında yapılır ve toplantıya katılım hayli yüksektir. Alevi Kürtlerin tüm aşiret reisleri toplantıya katılır. Söz konusu toplantıya dair iki yazılı belge mevcuttur. M.Şerif Fırat’ın Doğu İlleri ve Varto Tarihi adlı kitabı ile M. Halit Fırat’ın 75 Senelik Derbeder Bir Hayat Hikayesi kaynakları bu konuyu işlemektedir. Halit Cibran’ın, Qeraj toplantısında yaptığı konuşmayı M.Şerif Fırat şöyle aktarır:

“… İttifaksızlıklar neticesi Türklerin boyunduruğu altına girdiklerini ve altı yüz yıldan beri Türklerin esareti altında yaşayarak uşak derecesine indirildiklerini ve bugün kurtuluş yıldızı doğmuş ve Türk idaresinin yıkılmış ve parçalanmış olduğunu, Doğu illerinde yaşayan Alevilerin de diğer doğu aşiretleri gibi Kürt olduklarını ve ancak bunların bir mezhep ihtilafı yüzünden Kürtlerden ayrılarak sebepsiz yere yıllarca birbirlerini öldürdüklerini ve artık birleşip müşterek haklarını Türklerden almanın gelmiş bulunduğunu, Sevr Muahedesi gereğince Kürt istiklalinin Cemiyet-i Akvam tarafından tasdik edileceğini ve bu işi biran önce başlamak için her aşiretin silahına sarılarak Türk memurlarını kendi bölgelerinden kovmaları gerektiğini ve esasen Padişaha, asi ve şeriata mugayir olan Ankara Hükümetinin Yunanlılar tarafından yıkılmak üzere bulunduğunu ve bütün Alevilerin bu hayırlı işe katılmalarını bilhassa Hormek ağalarından beklediğini”[18]söylemiştir.

 

Halit Cibran’ın Erzurum Kongresine katılmaması, KTC ile beraber yürüttüğü faaliyetler, Paris Konferansı sürecini desteklemesi, nihayetinde Qeraj toplantısı bardağı taşıran son damladır. Bundan sonrasını kendisi de Lolan Aşiretine mensup olan Burhan Kocadağ’ın[19] yazdıklarından aktaralım:

“Muş mutasarrıfı Muş’a ve Nazım Bey de Erzurum’a dönerken Lolan ve Hormek muhtarlarının mazbatalarını orduya verip, Cibranlı Halit’in milli hükümete karşı bir isyan çıkarmak istediğini ve Kürt istiklali için çalıştığını Hormek ve Lolan halkının kendisine uymadıklarından hem onlara saldırdığını ve hem de hükümetin emriyle tedip etmek için isyan ettikleri iddia ettiğini anlatmışlardı. Bu durum karşısında Kazım Karabekir Paşa, Hallo ile arkadaşları için idari bir af çıkarmıştı. Bu hadiseden sonra Cibranlı Halit Bey, milli hükümete karşı cephe aldığı kolorduca şüpheli görülmüş, bölgedeki aşiretlerin başından ayrılması düşünülmüş ve bu sebeple Erzurum’a çağrılarak miralaylık rütbesi baki kalmak şartıyla kolordu divanı muhasebat komisyonu reisliği ödevi ile Erzurum’da alıkonulmuştur.”[20]

Halit Cibran, Sevr sürecini yakından takip eder, Kürtlerin kendi haklarına sahip olmaları için bir fırsata dönüşmesi için gayret sarf edecektir. Bu nedenle Paris Konferansı görüşmelerinde Şerif Paşa’ya destek verir. Paris sürecinde esasen ABD’nin etkisiyle barış antlaşmalarına imza atılmıştı; ancak ABD’de 1920 Kasım ayındaki seçimlerde, ABD Kongresi’nin çoğunluğu Cumhuriyetçilerin eline geçince, T.W. Wilson’un arkasında durduğu başta Sevr ve Versay Antlaşmaları olmak üzere diğer Barış antlaşmaları ABD Kongresince onaylanmayacaktır. ABD’de 1917’de başlayan okyanus ötesi dış politika 1920 sonbaharında son bulacak ve Amerika içe dönecektir, bununla birlikte ABD’nin arkasında durduğu projeler de gündemden düşecek, kuşkusuz bunların içinde bizi yakından ilgilendiren Sevr Antlaşması da kadük hale gelecektir. ABD’nin içe dönmesi ve Ekim Devriminin Ortadoğu’daki dengeleri değiştirmesi, sanılanın aksine İngiliz ve Fransızların lehine bir ortam sağlayacaktır. Artık Sevr Antlaşmasının uygulama şansı kalmamıştır. Yeni güç dengeleri Kemalist Hareketin lehine ve Kürt halkının aleyhine döner. İngiliz teşviki ile Anadolu’ya giren Yunanlılar, E.K.Venizelos’un 1920 yılındaki seçim yenilgisi ile yüzüstü bırakılmış, Mustafa Kemal Paşa İngiliz ve Fransızlar için aranan adam olmuştur.

Sevr Antlaşması, Kürtleri ‘mutlu’ eden bir antlaşma değildir. Halit Cibran, Sevr Antlaşması sürecini değerlendirdiği mektubunda, neticelenen antlaşmadan duyduğu hayal kırıklığını anlatır. Mektup Halit Cibran tarafından Ehmed Taki[21] eliyle Sımko’ya gönderilmiştir. Ehmed Taki, Şeyh Mahmut Berzenci’nin Ankara ile ilişkilerini sürdüren kişidir ve Ankara’da Başvekil Ali Fethi Bey’le görüşmüş, İstanbul’a uğrayıp, Trabzon üzeri Erzurum’a Halit Cibran’la görüşmeye gelmiştir. Ehmed Taki’nin anlatımlarına göre Halit Cibran, kendisine Sımko’ya verilmek üzere bir mektup ve şifre verir. Mektuptan bir bölüm aktaralım:

“Halid Bey şöyle buyurdu: Kürt Milleti çok talihsizdir. Bizim bir süreden beri cemiyetimiz var ve Kürtlerin bağımsızlığı için mücadele ediyoruz. Özellikle İngilizler nezdinde çok iş yaptık ve itilaf güçlerinin zaferinden sonra büyük bir Kürdistan kurmalarını bekliyorduk. Sonunda bunun yerine bizi aldatmaya ve hilelere başladılar ve Kürdistan yerine Ermenistan kurdular. Yani Adana’da bir Ermeni yönetimi, Erivan’da da bir Ermeni Hükümeti oluşturdular. Kuzey Kürdistan illerinden Van, Kars, Beyazid ile Erzurum’u bu hükümette kattılar. Yine Süleymaniye’de Şeyh Mahmud yönetimine son verdiler. Sadece Diyarbekır’de birkaç ağır koşulla Ermenilerle kuşatılan küçük bir yönetim kurmaya karar vermişler.

…Sonunda Halid Bey şöyle buyurdu: Bu mektup ve şifre ile birlikte gizlice İsmail Ağaye Sımko’ya iletmem için bu sözleri söylüyorum. İsmail Ağaya arz et ki kendi tarafından işbirliğini artırsın ve aynı şekilde Ruslarla ilişki kurmaya çalışsın, belki bize yardımda bulunurlar.”[22]

Ehmed Taki, Halit Cibran’ın mektubunu ve şifreyi Sımko’ya teslim ettiğini ve bunun üzerine Sımko tarafından Sovyetler Birliği’nin Urmiye Konsolosluğuna hitaben bir mektup yazdığını ve bu mektubu Konsolosluğa ulaştırdığını yazar; ancak Bolşevikler tarafından olumlu bir yanıt verilmeyecektir. Sımko’nun Konsolosluğa hitaben yazılan mektubu ve Sovyet Konsolosluğunun verdiği yanıt belgelerde yer almaktadır.

Bu gelişmeler olurken Halit Cibran, ‘isyan faaliyeti içinde olduğu şüphesiyle’ Erzurum’a çekilir. Bunun üzere çevresiyle yaptığı istişareler neticesinde 1920 yılında Erzurum’a yerleşir ve bundan sonraki faaliyetlerinin merkezi Erzurum olur. Erzurum’da Cemiyet’in kurulması ile beraber, Kürdistan’ın dört bir tarafında örgütlenerek ve diplomatik faaliyetlere ağırlık vermeye başlarlar. Sımko üzerinde Bolşeviklerle ilişki kurmaya çalışması söz konusu faaliyetlerin bir parçasıdır. Sevr sürecinin deneyimlerinden hareketle, diplomatik faaliyetlerin yönü İngiltere’den Sovyetler Birliğine çevrilecektir. KİC- Sovyetler Birliği ilişkilerine dair çok sayıda belge yayımlanmıştır. Söz konusu belgeler, Sovyetler Birliği’nin Ankara Sefareti, Erzurum Konsolosluğu’nun gönderdiği raporları içermektedir. Ayrıca Sovyet diplomatlarından Boris Şaxlovski’nin 1917 yılında Tiflis’ten merkeze gönderdiği 30 sahifelik Kürt raporu ve aynı şahıs tarafından, 25 Ocak 1925 ile 02 Şubat 1925 tarihlerinde Ankara Sefaretinden merkeze gönderilen iki rapor da oldukça önemli tespitler mevcuttur. Ayrıca Dr. Afrasyaw Hawramani’nin ‘Piranlı Şeyh Said Devrimi’ adlı çalışması önemli belgeler içermektedir. Söz konusu belgelere göre KİC adına Halit Cibran’ın Sovyetler Birliği Erzurum Konsolosu Pavlovsky ile teması 1922 yılına dayanır. 15 Ekim 1922 tarihli belgeye göre KİC’nin faaliyetleri Halit Cibran ağzından şöyle anlatılır:

“Halid Bey adlı bir önderinin söylediklerine göre Mustafa Kemal’in Türk devletini kurduğu dönemde Kürd hareketi “Kurdistana Azad” şiyarı adı altında faaliyetlerine şöyle başladı: 1918 yılında Anadolu’da devrimci hareket başladığı zaman Kürd aydınlarının bir kesimi otonom bir Kürdistan şartıyla bu harekete katıldılar. Erzurum’da yapılan gizli bir toplantıda Kürd önderleri, Türkiye’ye devrimci dayanışmada bulunacakları, eğer devlet Kürdlerin bağımsızlık hakkını tanımasa Kürdistan’ın tüm bölgelerinde ayaklanma başlatacakları kararı alıyorlar.”[23]

Sovyetler Birliği Ortadoğu masasında görevli diplomatlardan Pastoxov ve Sovyetler Birliği Erzurum Konsolosu Pavlovsky, Kolikov tarafından sunulan raporda, aynı husus dile getirilmektedir:

“1) Kürd Komitesi siyasi yardım istiyor ve uluslararası ikili dayanışmanın koşuları olduğunu söylüyor. Ayrıca Sovyetler Birliğinden İngiltere’ye bu meseleyi Londra Konferansında gündeme getirmesi için uygun bir dil ile bir açıklama verilmesini talep ediyorlar. Eğer bu konuda kendisini ortaya koyma ya da siyasi bir gösteriye ihtiyaç varsa silahla bu işi yerine getirmeye hazır olduklarını söylüyorlar.”[24]

KİC, 20 Aralık 1922 yılında, Sovyetler Birliğinin Erzurum Konsolosluğuna 10 maddeyi içeren bir protokol metni iletir. KİC, kendilerine yardım edilmesi şartıyla işbirliğine hazır olduklarını beyan eder. Yine aynı amaçla KİC Lideri Halit Cibran’ın imzasıyla 04.01.1923 tarihli Lenin’e sunulmak üzere bir de mektup iletilecektir. Her iki belge Cemiyet’in amaçları ve stratejisinin anlaşılabilmesi açısından son derece önemlidir. 20.12.1922 tarihli Sovyet belgesine göre Erzurum Komitesi’nin karar ve koşulları şöyledir:

“1-Kürdistan; Türkiye’deki, Erzurum, Van, Musul, Bitlis, Diyarbekir, Harput vilayetleri, Suriye vilayetinin batı bölümü ve İran’daki Kirmanşah, Sine, Seqız, Mahabad, Urmiye ve Selmas vilayetlerinden oluşur.

2-Bu vilayetlerde bağımsız bir Kürdistan kurulacaktır.

3- Kürt hükümeti siyasi, idari, ekonomik ve askeri ilişkilerde tamamen bağımsız olacaktır. Kürt hükümeti Rusya’nın (Sovyetler Birliği’nin) himayesini kabul eder.

4-Rusya’nın himayesi şu hususlar çerçevesinde olacaktır: Kürdistan dağlarındaki petrol, maden ve diğer kaynakların işletilmesi, demiryolları ve diğer vasıtaların yapımı ve teknik elemanların yetiştirilmesi.

5-Kürt hükümeti ve liderleri, Rusya hükümetinin prensiplerine ve komünizm düşüncelerinin yayılmasına karşı çıkmayacaklardır.

6-Üçüncü maddede belirttiğimiz üzere, Kürt hükümeti Rusya’nın himayesini kabul eder. Fakat buna karşılık Rusya hükümetinin, bir Kürt hükümetinin kurulması için ekonomik ve siyasi alanda yardım etmesi gerekir. Kürt liderleri gerekli görürlerse, Rusya hükümeti bize borç para vermeli ve askeri birimleri hazırlamalıdır.

7-İlerde kurulacak Kürt hükümeti, yönetim biçimini kendisi seçmeli ve siyasi görevlerini bağımsız yürütmelidir. Rusya hükümeti, siyasi, mali, ekonomik ve askeri alanlarda Kürt hükümetinin bağımsız davranmasına müdahalede bulunmamalıdır.

8-Kürt önderleri Kürt hükümeti kurmak, Kürtlerin hedeflerine ulaşmalarını sağlamak ve serbestçe hareket edebilmek için Rusya’ya geçmek mecburiyetinde kalırlarsa, Rusya hükümeti onlara yardım edecektir.

9-Birinci maddedeki yörelerin tümü Kürt hakimiyetine alınması (girmesi), Kürt hükümeti Rusya’nın yardımıyla (dışarda) kalan yöreleri bağımsız Kürdistan’a katmak için çalışacaktır.

10-Rusya hükümeti yukarıdaki dokuz madde temelinde bir Kürt hükümeti kurmayı kabul ederse, Kürt önderleri bu çerçevede aktif olarak hareket etmeye hazırdır.”[25]

Söz konusu protokol belgesinin sunulmasından 14 gün sonra, 04.01.1923 tarihinde Halit Cibran imzasıyla Lenin’e iletilmek üzere bir mektup Erzurum Konsolosluğuna teslim edilir. Halit Cibran, mektubunda Sovyetler Birliği’nin yardım etmesi halinde, ayaklanma için harekete geçmeye hazır olduklarını belirtir. Bunun anlamı şudur: KİC’in Lozan sürecinden bir beklentisi yoktur. Harekete geçmek için uluslararası destek arayışları söz konusudur.

Ha keza 03.03.1923 tarihinde KİC adına Yusuf Ziya Bey’in Sovyetler Birliği yetkilileri ile yaptığı görüşmede, protokol belgesinde belirtilen hususlara bir kez daha açıklık getirir ve destek sunmaları karşılığında Kürdistan’dan taleplerinin ne olduğunu sorar. Söz konusu görüşme Emailov A. tarafından 06.03.1923 tarihinde rapor edilmiştir. Raporun bir bölümünü aktaralım:

“1-Kürdistan Bolşevik sistemini kabul etmez…

2-Kürdistan, Sovyet Rusya’nın içine dahil olmaz. Kürdistan’ın bağımsız olması gerekiyor.

3-Acaba Sovyet Rusyası bu şartlara karşı Kürdistan’a yardım edebilir mi?

4-Acaba Rusya, Fars Kürdistanı’nda bizim çalışmalarımıza razı olacak mı?

5-Rusya’nın Türkiye ve Fars devletine karşı tavrı nasıl olur, eğer Fars devleti Kürdistan’a karşı saldırıya geçerse?

6-Rusya vereceği yardımlar karşısından Kürdistan’dan ne istiyor?”[26]

KİC’nin talep ve şartlarına Bolşeviklerce uzun süre yanıt verilmeyecektir. Aslında Sovyetler Birliği’nin tavrı ve tarafı da bellidir; ancak tutumunu KİC yöneticilerine açıktan iletmeyecektir.

Kürdistan İstiklal Komitesi’nin (Azadî) Örgütsel Karakteri ve Ayaklanmaya Giden Süreç

“Türk mefkuresi bizim için muhaldir.
Fakat  mefkuremizin ifrat ve itidalinin tevhidi mümkündür.
Kavmiyet mefkuresine muhalif olanlar milleti meyanında menfur olur.” Halit Cibran[27]

Çok farklı kaynaklardan Cemiyet’in örgütsel faaliyetleri ve yapısı hakkında değerlendirmeler mevcuttur. 11 Kasım 1924 tarihli İngiltere Hava Kuvvetleri arşiv belgelerinde merkezi Erzurum’da olmak üzere Cemiyet’in örgütsel şemasına rastlıyoruz. Söz konusu şemada 18 şubenin adı bulunmaktadır. Bu şubelerden Muş, Harput ve Erzincan hariç diğer şubelerin başkan ve üyelerinin ismi yer almaktadır.[28]

2 Aralık 1924 tarihli, Paris’ten Londra Fransız Büyükelçiliği Askeri Ataşeliğine gönderilen raporda KİC ile ilgili şu tespitler yapılmaktadır:

“Ve sizin ilginizi çekebileceğimizi düşündüğüm bir özet olarak sunulmuştur. ‘Milli Kürt Cemiyeti, 1921’den beri Erzurum’da merkezini kurmuş ve o zamandan beri bu şehirlerden hareketle yayılmıştır. Cemiyet, Kürt Kürdistanı için Erzurum, Erzincan, Bitlis, Van, Diyarbekir, Harput ve Hakkari vilayetlerini talep eder.’ ‘Bu anti-Türk hareketin ana nedenleri: ‘Türklerin Kürt nüfusunun yerinden etme niyetidir.[29]

Başında Prof. Hasretyan’ın bulunduğu bir grup Sovyet Kürdoloğun hazırladığı derlemede Cemiyet’le ilgili şu tespitler yapılmaktadır:

“Sonraları Şeyh Said İsyanı adını alan hareketin başlangıç tarihi 1920’li yılların başlarına gidiyor.1923 Mayıs ayında tüm Kürt yer altı gruplarının harekete geçmesi ile Azadî Kürdistan, Kürdistan Özgürlük Komitesi’nin başkanlığında tek bir örgütte birleşme imkânı yaratıldı.”

“Örgüt konsprateryal karakter taşıyordu ve her birisi beş kişiden olan gizli gruplardan oluşuyordu. Komitenin Başkanı Albay Cibranlı Halit Bey’dir. Cibranlı Halit Bey, göreceli olarak kısa bir zamanda Mutki aşiretinin reisi ve 1919’da Erzurum’da Heyet-i Temsiliye üyesi Hacı Musa’nın, Hasananlı aşiret reisi Halit Bey’in ve diğer Kürt aşiret reislerinin işbirliğini sağlamayı başardı. Komite ordu içinde de örgütlendi ve subayların bir bölümünü kendi yanına çekti. Bunlar arasında Irak kökenli olanlar vardı ve bunlar da Bağdat ve Halep ile bağ kurulmasını kolaylaştırdı.”

“İsyan şeyhler tarafından değil, esas olarak, başında Türk ordusunda Albay Cibranlı Halit Bey, gazeteci Kemal Fevzi, Doktor Fuat gibi tanınmış aydınların bulunduğu Azadî Kürdistan Komitesi tarafından hazırlandı”[30]

Cemiyet’in önemli isimlerinden İhsan Nuri Paşa tarafından yazılan ve 1925 yılında Bağdat’ta basılan yazısında KİC’nin faaliyetlerini şöyle aktarır:

“Başkaldırının örgütlenmesi; Büyük yurtsever, görkemli şehit Albay Halit Bey’in organize ettiği o meşhur ‘Kürt Komitesi’nden’ bahsetmenin zamanı geldi.…Daha sonra bu başkaldırıyı örgütleyen ulu yurtsever Xalit Bege Cibri, ikinci bir cemiyet kurarak Kürt toplumu içindeki yerini aldı. Kürt Komitesi, kendi halkının kaderini belirleme ve haklarını elde etme sorumluluğunu üstlendi. Beytüşşebap isyanını örgütledi.”[31]

Kadri Cemil Paşa, Cemiyet’in kadroları hakkında önemli bilgiler verir ve kendisinin de içinde yer aldığı Cemiyet’in bir şubesinin Diyarbekir’de açıldığını söyler:

“Kürdistan’ı istiklaline kavuşturacak yeterli derecede bir savaş örgütünün gereğine inanan milletsever Kürt aydınları bunun icrasına çalışıyorlardı. Kürt subaylarda Bitlisli İhsan Nuri, Süleymaniyeli Mülazım İsmail Hakkı Şaweys, Harputlu Hurşit örgütün önemli üyeleriydiler. Diyarbekir’de ben, Cemil Paşazade Kasım Bey, Doktor Fuat, dava vekili Mehmet Efendi, Bave Tujo meşur Hacı Ahti, Ekrem Cemil ve bazı diğer arkadaşların iştirakiyle örgütün bir şubesi açıldı.”

Farklı kaynaktan bilgi aktarmamızın nedeni Cemiyet’in yapısı hakkında sağlıklı bilgilere ulaşmaktır. Edindiğimiz bilgileri bir araya getirdiğimizde KİC, Kürdistan’daki farklı düşüncelerin, değişik sosyal ve sınıfsal gruplarının bir araya geldiği, milli bir örgütlenmedir. Başında Halit Cibran’ın bulunduğu, Mela Abdurrahman (Şırnaki), İhsan Nuri Paşa, İsmail Hakkı Şaweys, Bitlisli Kemal Fewzi, Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey, Diyarbekirli Dr.Fuad, Cemiyet’in Sekreteri Çabakçurlu Tayyip Ali, Teğmen Ali Rıza Bey, Hasenanlı Halit Bey (Hasenan Aşiret Reisi), Kerem Bey (Kereme Kolağası), Kör Hüseyin Paşa (Haydaran Aşiret Reisi),  Doktor Fuat,  Hacı Ahti, Cemilpaşalardan Ekrem ve Kadri Beyler, Kürdistan Teali Başkanı Seyit Abdulkadir gibi Kürt milliyetçi, muhafazakar, aydını bir araya getirebilmiştir. Bu özellikleriyle Kürdistan tarihinde bir ilkin gerçekleştiğine vurgu yapmak, abartı olmayacaktır.

“Din ve millet hususunda hiç kimsenin mazeretini kabul etmem. Benimle hemfikir olursunuz yahut kat-ı alaka ederiz.” Halit Cibran[32]

KİC’nin Sovyetler Birliği ile 1921-22’li yıllarda başlayan görüşmeleri 1924 yılına kadar sürmüştür. Görüşmelerde destek sözleri verilmiş ise de verdikleri sözler hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. 1924 yılına gelindiğinde KİC liderlerinin Sovyetlerden yardım alma umutları kalmamıştır. 12 Ocak 1924 tarihli Sovyetler Birliği Erzurum Konsolosluğunun raporunda KİC liderlerinin ağzından aynı husus dile getirilmektedir:

“Kürt Komitesinin bazı üyelerinin ve bu komitenin başkanı Xalid Beyin benim ile devamlı ilişkileri vardı. Fakat son dönemlerde bizim ilişkilerimiz iki nedenden dolayı koptu: Birincisi; Türk polisinin genel gözetimi ve özellikle bizim Konsolosluğumuz üzerine gözetiminden dolayı… Bu gözetim o kadar yoğundur ki bizim ile ilişkileri ortadan kaldırmıştır. Hem soru soruyor ve hem de bizden açıklama istiyorlar. Kürd Komitesi de ajanlardan kendisini korumak, ihtiyatlı davranmak amacıyla bu detayları göz önüne alıyor.

İkincisi ise; Xalid Bey’in başkanlığındaki Kürt Komitesine yoldaş Surtis’in talimatı üzerine kendilerine bildirildi ki; Kürt Komitesi bir çok defa bizden yardım ve ilişki talebinde bulunmuş ve şimdiye kadar Sovyet devleti Kürt Komitesiyle görüşmek için bir temsilci tespit edip göndermedi… Benim Xalid Beye yaptığım bu açıklamadan sonra, o bana cevaben şöyle dedi: Sovyet devletine olan taleplerimizin boşa çıkarılması ve dikkate alınmamasına rağmen (Taleplerimiz teşebbüs ve ısrarla reddedildi) fakat, Kürt Komitesinin tüm üyeleri ve Kuzey Kürdistan halkıyla birlikte her zaman Sovyet devletinin siyasetinin yandaşı olacaklarını, Sovyetlere söz veriyorlar… Kürt kurtuluş hareketinin Sovyetlerden istediği tek şey yardımdır…”[33]

Sovyet yetkileri ile KİC adına görüşen Kemal Fevzi, Sovyet Temsilcisi ile yaptığı görüşmede Kürt Komitesi’nin (Azadî), Türk-Yunan savaşının Kemalistler aleyhine yarattığı koşullardan yararlanarak Kürt sorunu çözmek istediğini; ancak Bolşevikler tarafından oyalandıklarını ve fırsatı kaçırdıklarını söylemektedir. Kemal Fevzi, görüşmenin son bölümünde şunları söyler:

“Bana sonuç olarak Sovyet Rusyası gerçekten Kürtlere yardım eder mi etmez mi söyleyiniz?… Eğer bize yardım etmeseniz de biz mücadelemize devam edeceğiz. Eğer biz Türkler tarafından yenilgiye uğratılırsak ve bastırılırsak da, ama biz koyun gibi değil aslanlar gibi ölürüz.”[34]

KİC (Azadî), amacı doğrultusunda  örgütlenme ve hazırlıklarını sürdürürken Lozan Antlaşması imzalanır. Süreç dikkatli incelendiği zaman Kemalist hareketin desteklenmesi konusunda İngiliz-Sovyet ittifakının gerçekleştiği açıkça görülmektedir. İngilizler, Sovyetler Birliği ile sınırdaş olmak istemiyorlardı ve meşakkatli Kürdistan coğrafyasının tamamını yönetmeye talipli değillerdi. Bağdat-Kahire-Yeni Delhi üçgenini sağlama alma ve buna zengin petrol yataklarına sahip Güney Kürdistan’ın eklemlemeyi daha realist buldular ve bunun karşılığında Lozan Antlaşmasını imzaladılar.

Lozan sonrası gelişmeler KİC’i kitlesel çalışmaya yöneltir. Kürdistan’da aşiret reisleriyle ve dini şahsiyetlerle ilişkiye geçerler. Çalışmalar birkaç koldan yürütülür. Cemiyetin merkezi kadrolarından Kemal Fevzi, Sımko’nun (İsmail Ağayê Şıkaki) desteğini sağlamak amacıyla Sımko’nun yanına gönderilir. Cemiyetin önemli kadrolarından Yusuf Ziya Bey, Serhat bölgesini dolaşırken, Cemiyetin merkezi kadrolarından Mela Abdurrahman (Şırnaki) Botan bölgesinde görevlendirilmiştir. Ayrıca Cemiyetin kurucularından Yüzbaşı İhsan Nuri (İhsan Nuri Paşa) ve arkadaşları ordu içindeki faaliyetleri yürütmektedirler. Cemiyetin Lideri Halit Cibran, diplomatik faaliyetleri yürütürken aynı zamanda Kürdistan’da etkili olabilecek şahsiyetlerle bir bir görüşmeler gerçekleştirir. Devletin istihbarat raporlarına göre Halit Bey, 5 Ağustos 1924 ve 24 Eylül 1924 tarihinde Erzurum’da iki kez Mela Said-i Kurdi ile görüşür. Ayrıca 1924’ün sonbaharında Erzurum’da Şeyh Said Efendi ve Mela Abdulhamid’le görüşür. Bütün bu görüşmelerin amacı, hazırlığı yapılan kitlesel bir ayaklanmaya söz konusu şahsiyetlerin desteğini sağlamaktır. KİC kadroları şartların kendi lehlerine olgunlaşması için çabalarken, Devlet yapılan hazırlıkların önünü almak, sekteye uğratmak için harekete geçer. İsrailli istihbaratçı Şalom Nakdimon’un tabiri ile “oysa olup bitenin öylesine çarpıcı ve bir o kadar da bilinmeyen bir perde arkası var ki çoğu kez gelişmelerin hızı geriye dönüp ‘niçin’ sorusunu sormaya fırsat bırakmadığı için görmekten yoksun kalıyoruz.”[35]

1924’ün sonbaharında tam da Nakdimon’un Güney Kürdistan’daki Kürt milli mücadelesini anlatırken yaptığı tespite benzer bir durum yaşanmaktadır. Baş döndüren bir trafik içinde KİC, çalışmalarını yoğunlaştırma kararı alırken, devlet Kürt cenahındaki çalışmaları sabote etme, önünü alma ve erken ‘doğum yaptırma’ operasyonlarını başlatır. Mustafa Kemal, Eylül 1924 tarihinde başlayan ekim ortalarına kadar süren Erzurum-Sarıkamış çıkarmasını bu minvalde değerlendirmek gerekir. Mustafa Kemal, gezinin Sarıkamış durağında Karakurt Nahiye Müdürü Hüseyinzade Halil Bey ve kardeşi Abbas Bey’i evinde ziyaret etmesi ilginç bir detaydır. Abbas Bey’in ailesinden Muhsin Karakurt’un iddiasına göre: “nitekim Reisicumhurun gidişinden hemen sonra Hüseyinzade Halil Bey ile Cibranlı Halit Bey Karakurt Nahiyesinde buluşmuşlar ve düşünülen isyan hakkında konuşmuşlardır. Ancak her iki taraf birbirlerini ikna edememişlerdir. Bu konuşmadan yaklaşık iki ay sonra tutuklanıp Karapınar köyüne getirilen, Cibranlı Halit Bey’i, Abbas Bey de tüm ısrarlara rağmen ikna edememiştir.” [36]

Mustafa Kemal, “Halit Cibran’ın liderliğinde beklenen ayaklanmanın, alınacak tedbirlerle başlamadan bitirmek” için sahaya inmiştir. Mustafa Kemal 7 Ekim 1924 tarihinde Sarıkamış’tan Erzurum’a döner ve son kez Halit Cibran’la görüşür, ancak görüşme son derece gergin bir ortamda geçer. Mustafa Kemal Paşa ile Halit Cibran’ın Erzurum’daki görüşmesi Sovyetler Birliği’nin devlet arşivindeki raporlarda yer alır. Görüşme şöyle aktarılmaktadır:

“Xalid Cbranlı amacını da hiç kimseden gizlemiyor ve herkese de açık açık söylüyor. Türk hareketine hiç katılmadı ve ayrı hareket etti. Özgür bir şekilde sosyal ve toplumsal faaliyetlere kendini vermek istediğinden dolayı birçok defa işinden ayrılma isteminde bulundu. Fakat şimdiye kadar bu amacına ulaşamadı. Çünkü Halit Bey’in siyasal faaliyetleri Türk devletinin gönlüne göre değildi. Onlar, Halit Bey’in uzaklaşmaması için ve onu denetlemek için askeri kurum ve kuruluşlar içinde tutmaya çalışıyorlardı. Deniliyor ki Mustafa Kemal, Erzurum’a yaptığı son gezide Xalid Bey’i ziyaret etmiş ve kendisine işinden ayrılmamasını ve bunu düşünmemesini istemiştir. Xalid Bey son dönemlerde bazı faaliyetler örgütledi.”[37]

Erzurum merkezli ayaklanma hazırlığı, sadece Sovyetler Birliği arşiv belgelerinde yer almaz. İngiliz diplomatik kaynakları 20.02.1924 tarihli ‘Türk Seferberliği’ ve ‘Türkiye’de Kürtlerin Durumu’ adlı raporlarında KİC öncülüğünde bir ayaklanma hazırlığını Londra’ya bildirir. Söz konusu raporda dikkat çeken husus ise raporda aktarılan bilgilerin bir Türk subayından alındığının belirtmesidir. Raporun bir bölümü şöyledir:

“…Türkiye’deki Kürtler arasında çok yaygın bağımsızlık propagandasının sürdürülmekte olduğunu ve hareketin başına geçmişte Hamidiye Alaylarında komutanlık yapmış olan Cibranlı Aşireti’nden Miralay Halit Bey’in çektiğini belirtiyordu. Türk Hükümetinin, onu göz altında tutmak için Erzurum’da edilgen bir göreve getirdiği, buna karşın Halit Bey’in eylemlerini sürdürdüğü kaydedilen raporda, Hasenan Aşiretinden Kaymakam Halit Bey, Balki (Batki olabilir T.S.) Aşiretinden Hasan Ağa, Haydaran Aşiretinden Şeyh Abdurrezak ile Hüseyin Paşa’nın oğlu Salih Bey ve diğer bazı aşiret şeflerinin de onunla birlikte olduklarını anlatıyordu. Raporun yazarı, bu kişileri, eylemlerinin Türkler tarafından bilindiği ve izlendiği konusunda uyarıldığını, bunun üzerine onların da, askere alma çağrılarını dikkate almamak suretiyle Türk Hükümetine karşı pasif direnişe geçtiklerini öne sürüyordu. Eğer dışarıdan bir yardım sağlanabilirse, hareketin Türkiye’ye karşı ayaklanmaya hazır olduğunu ve bir Türk düşmanı olan Sımko’nun da bir yandan Türklerle iyi geçindiği görüntüsü verirken, diğer yandan bu grupla ilişki içinde bulunduğunu ifade ediyordu. Buna karşın Mirza Bey oğlu Hacı Musa Bey gibi bazı kişilerin, Türk Hükümeti işbirliği içinde olduğu belirtiliyor.”[38][39]

İşin ilginç tarafı Fransa tarafından Londra Fransız Askeri Ataşeliğine iletilen 02.12.1924 tarihli notta, Kürtlerde bir hazırlık olduğunu, bu durumdan İngiltere’nin haberdar edildiğini, ancak İngilizlerin inanmak istemediklerini belirtmesidir. İlgili not şöyledir:

“Konu: Osmanlı Kürdistanı’ndaki İsyan Konusu-2

NOT: Önceki yazışmalarımda, Britanya Genelkurmayı uzun süre boyunca Osmanlı Kürdistan’ındaki bir isyan hareketine inanmamış ve Diyarbekir ve Cizre’den bölgeye Türk askeri hareketliğinin, Musul sorunu çözümüne yakın bir zamanda İngiliz hükümeti üzerine baskı yapmak amacıyla gerçekleştiğini belirtmiştim. Bağdat Genelkurmayı geçen yaz ve sonbaharda Kürdistan’da ortaya çıkan hareketlilikle ilgili daha yeni ve kapsamlı bilgilere ulaştı.”[40]

Bütün bu gelişmeler olurken, Beytüşşebap’ta 3 Eylül’ü 4 Eylül’e (1924) bağlayan gece 7. Kolordu 2. Tümene bağlı 18. Piyade Alay’ında görevli olan, KİC’e (Azadi) bağlı Yüzbaşı İhsan Nuri liderliğindeki Kürt subay ve erler ayaklanır. Ayaklanma başarısız olur. Beytüşşebap Ayaklanmasının detayına girmeyeceğim. Başlı başına bir araştırma ve makale konusu; ancak İhsan Nuri Paşa’nın ‘Beytüşşebap Ayaklanması, bir örgüt kararıydı’ dediğini belirtmek gerekir. Ancak Beytüşşebap’ta olaylar planlandığı gibi gitmediğinden Cemiyet, taktik olarak geri çekilmeye ve zaman kazanmaya yönelir. Bunun nedenleri arasında dış desteğin sağlanmamış olması, Kürtlerdeki hazırlığın istenilen düzeyde olmaması ve önünün kış mevsimi olması sayılabilir. Aynı zamanda Cemiyet yöneticileri, Devletin kararını verdiğinin, kış bitmeden tahriklerle patlatmayı hedeflediklerinin farkındadırlar. Kendi aralarında ve yakın çevrelerine olası gelişmeler hakkında bilgi verirler ve her türlü tahrike karşı sakin kalmaları uyarısında bulunurlar.

Kritik gelişmeler yaşanırken Mustafa Kemal bölgededir. Ankara’ya döner dönmez son kez Muş Mebusu İlyas Sami’yi aracı olarak Halit Cibran’a gönderir. Halit Cibran, İlyas Sami ile Erzurum’da yaptığı görüşmede kendisine yapılan tüm teklifleri reddeder. Bunun üzerine Beytüşşebap Ayaklanması bahane edilerek önce Yusuf Ziya Bey, Teğmen Ali Rıza Bey, Faik Bey ve Mela Abdurrahman tutuklanır. Akabinde 20 Aralık 1924 tarihinde KİC (Azadi) Lideri Halit Cibran Erzurum’da tutuklanarak Ağrı-Patnos üzeri Bitlis cezaevine gönderilir. Halit Cibran’ın tutuklanmasından dört gün sonra 24 Aralık 1924 tarihinde Şeyh Sait Efendi Hınıs’ta ifadeye çağrılır. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakılır.  Bundan sonrası başlı başına bir makale konusudur. Şu kadarını ifade edeyim; Şeyh Said Efendi’nin Hınıs’tan uzaklaşmak amacıyla yaptığı seyahat, Piran’da bir provakasyonla kontrolsüz ve askeri stratejiden yoksun bir ayaklanmaya dönüşecektir.

Halit Cibran ve arkadaşları özel bir örgütlenme olan ‘Bitlis Divan-ı Harbi Mahsusa’da yargılanır ve ‘Kürt ve Kürdistan Davası’ ‘suçundan’ idama mahkum edilirler. Bitlis Divan-ı Harbi Mahsusa belgeleri bugüne değin açıklanmadı. Yalnız iki devlet yetkilisinin Piran Hadisesi ve Bitlis Divan-i Harbi Mahsusa bağlantısı hakkında açıklamalarını aktararak çalışmayı bitirmek faydalı olacaktır.

Bunlardan birisi dönemin Başvekili Ali Fethi Bey’dir. Diğeri ise Şark İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya Örgeevren’dir. Her ikisinin de anlatımları devletin tutumunu anlaşılır kılmaktadır.

Başvekil Ali Fethi Bey (Okyar),13 Şubat 1925 tarihinde Piran’da olayın patlak vermesinden 12 gün sonra, 25 Şubat 1925 tarihli Meclis oturumda yaptığı konuşmasında şunları söyler:

“Malumu alinizdir ki, geçen yaz ortalarında Nasturi harekâtı icra edilmiş ve bu harekât esnasında bazı zabitan ecnabi tezviratına kapılarak hududun Cenup cihatine geçmişlerdir. Hıyaneti vataniyeyi işaret eden bu harekâtın, dahilinde bulunan müşevvikleri hakkında elde ettiğimiz delail ve emaret üzerine bazı zevat Bitlis Divanı Harbinde muhakemeleri icra olunmak üzere tevkif edilmişlerdir. Bu tevkif edilen zevat ile uzaktan ve yakından münasebeti olan ve Divanı Harpçe istinabe tarikiyle şahadetlerine lüzum görülen Nakşibendi şeyhlerinden Şeyh Sait namında zat vardır.

…Buna dair Heyeti Celilerinize malumat vermek için yine ussat yedinde bulunmuş olan vesikadan istifade etmek isterim. Elde edilen bu vesikada ve maktullerin üzerinde bulunmuş[41] olan mektuba nazaran, güya Türkiye Cumhuriyeti, o havalide sekiz yüz kişinin katiline emir vermiş ve bu katil olunacak zevat arasında Şeyh Sait bulunmakta imiş. Bu malumatı para mukabilinde elde etmiş ve bundan kurtulmak için zaten muzber olan, mürettep olan isyanı şimdi yapmaya mecburum…

…Ancak bu, umumiyet içinde fiiliyat Piran’da vakitsizce infilak ettiği için, kuvvetsiz bulunan Piran, Lice, Genç muhiti havzasına mahsur kalmıştır. Halen Lice ve Piran hattının az Cenubu ve Genç’e kadar imtidat eden Şimali-arz ettiğim propaganda levsine fiilen kapılmış gibidir. Kuvvet bulunan menatıkta  ise maruz propagandanın yalnız kavliyatı mesmundur ve  fakat mütemadiyen öteden ötede beride dolaştıkları işitilen ve kanunen tutulamayan Kürtçü tanınmış zevat tarafından fiiliyatta teşviki vardır.”[42]

Şark İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya Örgeevren, anılarında Piran Hadisesi ve Bitlis Divan-i Harbi Mahsusa ilişkisi hakkında şunları söylemektedir:

“Evet, şarkta aylar ve yıllar boyunca devam edegelen hazırlıklar belki tamamlanmamıştır. Fakat 1340 (1924) yılının yaz aylarında, Muş Ve Bitlis bölgesinde vukua gelen ve adına “Nasturi Hareketi” denen bir ayaklanma üzerine, Bitlis’te teşkil eden “Bitlis Divan-ı Harbi Mahsusu’nun” yaptığı soruşturma ve yargılanmalarla, bazı Kürt reis ve beyleri hakkında verdiği kararlar, vatan ve cumhuriyet aleyhine vukua getirilmesi kararlaştırılan Kürt istiklal davasını gizleyen maskeyi düşürmüş bulunuyordu.

Nitekim, Birinci Büyük Millet Meclisi’nde Bitlis mebusu olarak bulunmuş olan Ali Rıza, enişteleri olan, Cıbranlı Aşiret Reisi Miralay (Albay) Halit Bey ve Şırnaklı Molla Abdurrahman ve daha birkaç kişi “Divan-ı Harbi Mahsus” kararıyla- Kürtlük ve Kürdistan davası suçundan- idama mahkûm edilmişlerdir. Fırsat bu fırsattı. Sonra bir mecburiyet hasıl olmuştu Çünkü; “Bitlis Divan-ı Harbi Mahsusa” öteden beri Şark vilayetlerinin mühim bir kısmında için için işlenip beslenmekte olan Kürt milliyetçiliği hazırlıklarını ve tertibatını örten perdeyi yırtmış bulunuyordu. Daha geç kalmakta fayda yoktu, zarar olabilirdi. Nitekim, Büyük Millet Meclisinde Bitlis Mebusu olarak bulunmuş Ali Rıza (Yusuf Ziya olması gerekir. T.S.), enişteleri, 7 Cibran Aşireti Reisi Miralay Halit Bey, Şırnaklı Molla Abdurrahman ve daha birkaç kişi ‘Divan-ı Harbi Mahsusa’ kararıyla Kürtlük ve Kürdistan davası suçundan idama mahkum olmuşlar ve asılmışlardır.”[43]

tahsin1
20.12.1922 tarihli Erzurum Konsolosluğunun Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçisi Aralov gönderdiği Erzurum Kürt Komitesi’nin isteklerini içeren raporun ön yüzü. Fewzi Namlı arşivi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz