Mehmet Kobal – Hubris Sendromu Nedir ?

0:00

Türkiye'nin parçalanması kaçınılmazdır! – Vengma
Hubris Sendromu Nedir ?
Kürd parti ve örgüt liderlerin, yıllardır artçılarına ayni ezberleri tekrar ettirmeleri milli bağımsızlık sosyolojisini tali plana düşürmeleri, ya ben ya hiç ego hastalıklı bir liderlik sendromudur, Eleştirilmelidir. Tabi siyasi, ideolojik yanlışların sorgulanması herhangi bir Kürd parti ve örgütüne karşı düşman dilini kullanmayı gerektirmiyor.
Hubris Sendromu Nedir ?Makaleyi Paylaş
Psikiyatrist Jonathan Davidson ve David Owen tarafından açıklanan ve çoğunlukla siyasi liderlerde ortaya çıkan hubris sendromu güç zehirlenmesinden kaynaklanan zihinsel bir bozukluktur. Hubris sendromlu kişiler kendi de dahil herkese güvensiz, bencil, zayıf karakterli, anti sosyal ve dış görünüşünü önceleyen kimselerdir. Denetiminde olanlardan sadakat, güçlü olanlara ise benzeme psikolojisini taşırlar. 

Toplumlar duyarlı duyarsız, kibirli kibirsiz, bireyci kolektif, bilinçli bilinçsiz, sosyal asosyal gibi kategorilerin toplamından oluşur. Temsilcilerini veya binicilerini seviyesine göre seçen bu kalabalığın psikolojisini (iyi kötü) kim kullanıyorsa o yönetiyor. İnsanların söylem, pratik ve davranışları aynaları oluyor. İnanç, Irk, siyaset, hukuk, adalet ve demokrasiyi bir biçimde içselleştiren, toplumsal değişimler, evrimler yaşayan batı toplumu istenilen düzeyde olmasada insan hayatına karşı sorumluluk duyan yöneticilerce idare ediliyor.

O nedenle biri öldürüldüğünde insanlar eylem yapıyor, sokaklara dökülüyor ve toplu gösteriler yapabilme hakkını kullanıyor. Türkiye, İran tipi temelini ayrımcılık, ırkçılık, diktatörlük, din tüccarlığı çatışma ve jenosid,  üzerine kurmuş ülke liderleri, toplumları ise gerginlik üzerinden beslenen, savaş tamtamları çalanlarla idare ediliyor. Bu durumda yöneten, kötü ise, yönetilende iyi ve mazur görülemez.

Bilindiği üzere toplumları siyasi liderler yönetiyor. Bu siyasi liderlerin çoğu megaloman kaprisli narsist kişilikler olması insan yaşamını renksizleştiriyor, gerginlik ve çatışmalar üzerinde tüketiyor. Söz konusu benlik takıntılı kişilerin gücü, kontrolü eline geçirmesi ciddi bir tehlike halini alıyor. Uluslar, halklar bu tip problemli, tanrısal egolu liderlerden çok çekmiş. Bu tip liderlerin ağırlıklı bölümü hubris sendromludur.

Hubris sendromu ego düzeyi yüksek daha çok siyasi liderlerden göze çarpan tıbbi  bir hastalıktır. Evvela herkes ilk başta iyi bir görünüm verir. Zamanla söylem davranış ve sosyal olgulara, yaklaşım kişinin gerçeğini  açığa çıkarır. İnsanın aşırı kibire mesafeli olması için özüne güvenmesi, farklı fikirlere açık ve sadece inandıklarını dilendirmesi, inanmadıklarını ise  savunmaması gerekir. Tabi kolay belirttiğim bu söylem aynı kolaylıkta vücut bulmuyor.

Bütün mesele güç, kariyer kibirine değil, göreceli nesnel bir kabul ile yanlışa karşı mücadele ve empati ikilemini elde bırakmamaktır. Tersi kronik bir ego arsızlığına uzanır. Yani kibirin ve hırsın etkisiyle paranoyak bir kişilik oluşumuna yol verir. Hubris sendromuna yakalanma olarak tanımlanan bu tip kişilerin cezası Yunan mitolojisinde adalet tanrıçası olarak tanımlanan Nemes’in verdiği rivayet edilir. Daha çok siyasi liderlerde görülen hubris sendromu egoya dayalı aşırı kibir den kaynaklı bir üstün kabul görme kompleksidir.

Toplumun bütün kategorilerinde bulunan bu tip insanlar elde ettikleri güç ve kariyeri toplumsal fayda için değil sadece benlik hobilerini tatmin etmek ve kendisi gibi olmayanlara karşı kullanma dürtüsünde olurlar. Dürüst olmak bir erdemdir. Düşünebilmek, sorgulamak gerekli bir sorumluluktur. Elbette mücadelenin bütünü değildir. Her türlü bencilikten uzak bir mücadele ile toplumu aydınlatmak, kolektif bir sosyal hedef doğrultusunda dönüştürme çabasında olmak ve eleştiri gibi eleştirilmeye de açık olmak iyi bir kültür ve kibir karşıtı bir duruştur. Egosantrik kişiliği, narsizmi yermektir.

Kimi insanlar bir yerlerden aferin alma sığıntısıyla bir şeyler kazanabilir. Ama kişilik kazanamaz. Sömürgeci ile sömürge çelişkisinin kişiliğide ego sendrom hastalığından beslenen liderleri dışlayan bir milli bağımsızlık mücadelesi ile oluşur. O nedenle ezilen ulusun milli kurtuluş statüsü bir devrim kabul ediliyor. Devrim ezen ulusada kişilik kazandırarak hizaya getirir. Sömürgeciliğe karşı sömürge bilinci böyle bir milli kurtuluş tutkusudur. Yönetenle yönetilenin antagonizmasını fark eden her insan yalnızda kalsa yapabileceklerinin uğraşında olmalıdır.

Bilimsel akla dayalı objektif fikir ve eleştiri öğreticidir. Ancak risk almada kaçınan, bilgiçlik taslayan, suya sabuna dokunmadan eleştirmek bir kibirdir. Hubris takıntılı liderlere, kişilere özenme halidir. Dava insanları mütevazi olur. Savunduklarını kolektif bir arkadaş grubuyla bina etme çabasında olmayan bir milli kurtuluşçu, devrimci toplumsal özgürlük amacı sorunludur. Özellikle neden sonuç muhasebesizliği Kürd siyaset paradigmasını tanınmaz hale getirmesi, ulusal parçalanmışlığın derinleşmesi, kolonyalizmin dört tarafımızı kuşatması ve her gün gencecik fidanların ardı sıra vahşice idam edilmesi ve öldürülmesinin birinci sorumlusu Tahran, Ankara rejimleri, liderleri ise, ikinci sorumlusu kimlerdir?

Kürd parti ve örgüt liderlerin, yıllardır  artçılarına ayni ezberleri tekrar ettirmeleri milli bağımsızlık sosyolojisini tali plana düşürmeleri, ya ben ya hiç  ego hastalıklı bir liderlik sendromudur, Eleştirilmelidir. Tabi siyasi, ideolojik yanlışların sorgulanması herhangi bir Kürd parti ve örgütüne karşı düşman dilini kullanmayı gerektirmiyor.

Yanlış varsa doğruda var. Felsefede hiçbir şey tek değildir. Sosyal bilimler zıtların birliğinden oluşmuş. Bu diyalektik bir kanundur. Hepimizin yanlış ve doğruları bizi çevreleyen şartlar, etkilenmeler, okumalar ve güç dengeleri ile alakalıdır. Ulusal, sosyal bir hareketi tümden düşman görme takıntısı sağlıklı bir akıl ve ruh sağlığına işaret etmiyor. Bu tip yanılsamalarda bir nevi Hubris hastalığına yelken açmadır. Alternatifsiz, sınırsız ve ölçüsüz salvoların bir sınırı olmalıdır. Ulusal çerçevede olanlardan birinden nemalanmak diğerine saldırmak çıkarsal bir zayıflık duygusudur. Duygularla siyaset tanımlanamaz. Duygunun belirli ölçüler çerçevesinde yaşanması insanın psikolojik gelişimi için bir gereksinim olabilir. Fakat gurur, hırs, kibir ve kendini beğenme gibi belirli ölçüleri aştığı zaman kişiyi kendisine ve çevresine zarar gibi anormal davranışlara götürür.

Hubris sendromundan mustarip lider ve şahısların kişilik özelliklerine bakıldığında kibirli, empati kurmaktan yoksun, kendisi dışında kimseyi düşünmeyen, hayata, dünya malına doyumsuz egosantrik düzeyi yüksek tiplemelerdir. Bilhassa yöneticilerde yaygın görülen bu sendrom, toplumsal bir karşı koyuş veya başka yöntemlerle barajlanmazsa bir güç zehirlenmesine varır. Kendi yurttaşlarını katleden Türkiye, İran gibi rejim liderleri birer emsaldir.

Tekçi lider sendromuyla toplumun bir bölümünü veya yarısını türlü daleverelerle diğer bir yarısına karşı şartlandırmak ruhsal bir hastalıktır, çağdışı bir gericiliktir. Anormal lider ve rejimler kendilerine karşı oluşabilecek anormal aksiyonların korkulu bekleyişi ve herkesi düşman görme psikolojisiyle ne pahasına olursa olsun ölümüne kadar yönetme tutkusundalar.

Narsist yapısına sahip lider ve kişilerin, kendilerini diğerlerinden üstün, özel ve seçilmiş görme paranoyası, keza büyüklük duygusuna hapsolması bir hubris sendromudur. Siyaset bürokrasi gibi yönetim erkin de aldığı güçle bastırılmış dürtülerin ortaya çıkardığı dengesiz bir kişilik erozyonudur. Kimi uzmanlara göre  “Hubris sendromu kişilik bozukluğuyla güçlü bir ilişkisi var sayılır.

Hiç şüphesiz İnsan ilişkilerinin ve yöneticilik vasfının önemli bir parçası güçtür. İstisnalar dışında bu sendromun ortaya çıkmasında en önemli etkenlerden biridir. Diğeri ise o insan ilişkilerini  güç ve manipülasyon becerisiyle sendromunu topluma dikte ettirmedir. Ya ben ya hiç diktatörlüğüdür. Yani tıbbi bir rahatsızlık sendromudur. İnsan psikolojisini kötü kullanmaktır. Kendisini ve toplumu tüketme hastalığıdır.

Bu makale toplam: 2047 kişi tarafından görüldü.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz