Utopia !

0:00

Mehmet Kobal 09/05/2019

Ütopya !

Ütopyalar, insan aklının nelere kadir olacağının kurgusudur. Sözcük anlamı Yunanca topos’tan gelmedir, olmayan yer ve ülke anlamına gelir. Distopya’nın karşıtıdır. İdeal yönetim ve sosyal toplum sentezinin anti-tezi olan distopya, baskıcı, totaliter devlet modelini karekterize eder. Thomas More,  »ütopia »sı (1478-1535), Tomasso Canpanella ‘Güneş ülkesi’ Aldous Huxley, ‘yeni dünya’, vb. Filozoflar tarafından yazılır. Francis Bacon, ‘yeni atlantis » Ütopyasında, herşeyi toplumsal genel yarara göre analiz eder.  »Günün birinde gerçekleşeceğini düşündüğü bu devlet tasarısı, sınıfsız toplumun siyasi, sosyal ve felsefik ön aşaması gibi algılanıyor.
Teknolojinin gelişimi ile yaşanan ilerlemelerle sinema gibi görsel araçlara taşınan ütopya, günümüz sistemlerin köklü bir eleştirisi oluyor. Platon’un ilk ütopik metni olan ‘Devlet’ adlı eseri, yalnızca bulunduğu dönemin bir eleştirisiyle yetinmemiş, ayni zamanda ideal bir devlet kurgusuyla birlikte Aristoteles gibi birçok ütopya yazarınıda etkilemiştir. Platon’un ‘devlet’ adlı çalışması, More’dan iki bin yıl önce yazıldığına göre sonrakiler için olumlu, olumsuz algılamada referans gibi görünüyor. Yirminci Yüzyıl’da totaliter rejimlerin yaygın egemenliği, kimi yazarları, ütopya’nın karşıtı olan  »distopya » denilen olumsuz model kavramı üzerinde yazmaya yönlendirdi.

‘Ütopia ve distopia’ üzerine görüşler, analizler iki biçimde tartışılıyor. Bir kısmı özendirici, istenen nitelikte, diğer bir kısmı ise korkutucu, ürkütücü ütopyalardır. Bacon’un bilim toplumu ütopia’sı,  »olayların sebepleri ve gizli nedenleri üzerine bilgi edinmek, mümkün olan her şeyi yapabilmek için insanın doğa üzerine egemenliğinin sınırlarını genişletmesidir. »der. Ütopyalar, henüz uygulama alanı bulamamış toplumsal ve siyasal yönetim modelleridir. Ütopya, adaletli bir yönetim ve iyi bir yaşam düzeni için önerilen sistemle insani insanlığıyla buluşturma isteğidir. Marks bu tanımı sınıfsız toplum analiziyle yaşanabilirliğini öz dinamikleri üzerinde oturtuyor.

Tabi özel mülkiyetin, imtiyazın hüküm sürdüğü toplum biçimlerinde, insanlar için ideal olan anlayışların sürekli önünün kesilmesi ve fikir babalarının cezalandırılması imkânlı olanı imkânsız gibi yansıtmıştır. O nedenle ideal bir toplum biçimi olan ütopya, insan özgürlüklerinin, demokratik haklarının kurulu, veya kurulacak despotik devletler tarafından dayimi yok edileceği korkusuyla açıklanır. Ütopya’nın muhtevası, var olmayan ideal toplumların felsefik tasarımıdır. Fakat sosyal insanın toplumsallaşma koşulları ve ideal topluma varma mücadelesi maddi zeminin ve ön aşama evrimlerin doğal yaşamıyla oluşur.

Nihayetinde komünizm’de Marksist yöntemle bütün ön aşamları bilimsel temada tahlil edilerek, ve hertürlü imtiyazın son bulduğu toplumsal yaşam babında amaçlanan bir ütopyadır. Marks’ın, kapitalizm ve modern proletaryanın ortaya çıkış koşullarını sunduğu ‘Das Kapital, 16. yüzyılda ingiltere’de yaşanan toplumsal ekonomik ve siyasal dönüşümler bazında yazar Thomas More’i, ütopik komünizmin erken temsilcileri olarak tanımlar. Friedrich Engel, ise Anti Dühring’de, Thomas More Ütopia’sını 16.yüzyılda yazılan ideal toplum tasvirlerini modern proletaryanın devrimci ayaklanmasının teorik ön hazırlığı olarak tanımlar.

Sokrat’ın öğrencisi ve Aristo’nun hocası olan Platon’un ütopyası’da ideal bir toplum yönetimi olarak, XIII. yüzyıla kadar etkili olmakla birlikte toplumsal karşılığı yaşanmaz. Fakat Platon’un ünlü eseri Devlet, ilk ütopya örneği olarak kabul görmesi entelektüel camia için önemli bir karşılık olmuştur. Dolayısıyla bilimesel arayışlara, analizlere konu olan bu felsefik katkının toplumsal karşiliğinin kendi dönemi itibariyla kavranmamış olması yaşanmayacağı anlamına gelmiyor. ‘Var olmayan, toplum tasarımları olan ütopyalar, düşünürlerin ideal düzen arayışları ekseninde önemli felsefi uğraklardır.’ Dolayısıyla eşitlik, adalet ve özgürlük gibi ilkeler temel alınarak tasarlanmıştır.

Bilim ve teknolojinin insan hizmetine alındığı, toplumsal hukuk ve adaletin hüküm sürdüğü, gerçek demokrasinin içselleştirildiği ve toplumsal refahın istenilen düzeyde olmasını düşünmek bile çok değerlidir. Ütopya, gerçekte var olmayan, ama gelecekte var olabileceği düşünülen ideal düzen arayışları ve toplum modelleri için gereklidir. İnsnlara başka bir dünyanın, Komünist bir toplumun mümkün olduğunu’da anlatırız ama ulusal, sınıfsal eşitsizliğin, özel mülkiyetin, sermayenin sönmesini sağlamanın çok uzun ara aşama farkındanlığı göz ardı edilirse oda ütopik bir sosyal yönetimden öteye gitmez.

 »İnsanlar belli değerler ve kurallar çerçevesinde gelişmiş olan, karşılıklı ilişkilerin oluşturduğu eğitim, bilinç sayesinde ihtiyaçlarını karşılayıp isteklerini gerçekleştirirler. Bununla birlikte, nasıl ki, insan, baskı altında dayanamayıp bir isyan örgütlemeye zorunlu kalıyorsa, ayni şekilde düşünürler’de daha iyi bir toplum yönetim arayışında olmuştur. Ütopyalar bu ideal arayışların analizleridir. Düşünürler’de despot ve baskıcı yönetimlerin haksızlıklarını giderecek ve adaleti sağlayacak, sömürüyü önleyecek sosyal toplum düzenlerin tasarımcılarıdır. Yani hümanist filozofların adalet, eşitlik, özgürlük gibi ilkeleri temel alarak, olması gerekene göre tasarladıkları devlet düzenine ütopya denir.

Aslında totaliter sistemlere karşı geliştirilmek istenen sosyal, siyasal alternatifler, gerçekleşmesi mümkün olmayan modeller korkusuyla söz hakkı boğuntuya getiriliyor. Toplumların, ulusların eşitsizliği, sosyal, siyasal statüsü, bilim ve teknolojinin çok gerisinde kalması, arzulanan iyi yönetimlere masafeli hale getiriyor. Dünyanın doğal kaynaklarının hızla tükendiği, savaşın devlet terörü biçiminde mikro düzeyde yaygınlaştığı ulusal, sosyal, ekonomik eşitsizliklerin arttığı günümüz dünyasında çeşitliliğin eşit haklar temelinde formile edilmesi imkânsiz bir ütopya olarak algılanıyor.

Bilim ve tekniğin kapitalizm adına kontrol altına alanmasına karşı tasarlanan alternatif sosyal toplumların, ütopya biçiminde yansıtılması mevcut sistemin algı operasyonu oluyor. Dolayısıyla fikri sabit veya ayni doğmaları retorik ederek farklı sonuç arayışındansa felsefi bilimlerin derin dünyasında imkânsız görünenin ardına düşmek daha mantıklı görünüyor. Egoizm, emperyalizmin birey özgülünde yansıması olan bu özel mülkiyet sisteminde insanların yeteneklerine göre katkıda bulunacakları ve ihtiyaçlarına göre pay alacakları bir üretim ve bölüşüm sistemi tasarlamaları’da bir bakıma ütopya gibi görünüyor, fakat gerçekleşmesi mümkün bir ütopyadır.

kaynaklar: Thomas More, ‘Ütopia’, Platon, »Ideal Devlet, » Marx,  »Das Kapital », Friedrich Engels,  »Anti Dühring’, Tomasso Canpanella  »Günes ülkesi, » Aldous Huxley,’yeni dünya’, Francis Bacon, ‘yeni atlantis. » Medkobal@gmail.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz